"Sigara içtiğini söyledi. Merdiven altında beklediğini sonra da kaçtığını. Yani ilk önce giriş katın içinde sigara izmariti arayacağız." dediğinde sonunda olayı daha net anlamış olmasıyla birlikte başımı salladım ve elimi geniş omzundan çekerken fısıldadım.

"Sonunda anladın Jungkook." dediğimde uzun bir aradan sonra ona sadece ismiyle sesleniyordum. Ona bu şekilde diyebileceğim kadar hiç yakın olmamıştık çünkü.

"Hadi gidelim o zaman. Daha geç olmadan." diyerek boş olan polisleri alıp bir ekip oluşturduğumuzda merkezden çıkıp arabalarımıza binecekken kendisinde kalan arabamın anahtarını bana atıp tutmamı izlerken konuşmuştu.

"Sürme sırası sende. Bugün olaylı geçtiği için unuttuğumu zannetme. Yarın daha güzel şeyler yaptıracağım ve sen ağzını açıp itiraz edemeyeceksin."

Arabanın sürücü koltuğuna oturduğumda söyledikleri gergince yutkunmama sebep oldu. Neden iki gün demiştim ki bir gün neye yetmiyordu da iki gün çıkmıştı ağzımdan. Çok saçma bir durumun içine gitmiştim resmen.

Emniyet kemerlerimizi takıp arabayı çalıştırmamı izleyen bedenle gerilsemde belli etmemeye çalıştım. Yolu önceki gidişimizde ezberlediğim için tarife gerek olmadığını söyleyerek sessiz bir yolculuğa kendimizi itmiştik.

🗡

"Gerçekten tek bir şeye odaklanabildiğine inanamıyorum. Nasıl hem araba kullanıp hem de benimle konuşamazsın? Yola bakarken bile bana sağ tarafa sen bak dedin!" diye sitem eden iri bedenle gözlerimi devirip sinirle cevap verdim.

"Bak işte ne olacak sanki, ehliyeti sadece 3 yıl önce aldım. Biraz anlayış göstersen ölür müsün?!" dediğimde ses tonum fazla çıkmış olacak ki Jungkook gerçekten sinirlendiğimi anlayıp sırıtmış ama daha fazla da uzatmadan konuyu kapatmıştı.

Boğazımı temizliyormuş gibi yapıp sakince söylendim Jungkook'a.

"Zaten sabah kahvaltısıyla duruyorum. Aç olunca sinirli bir insan oluyorum. Bana daha fazla bulaşma."

Jungkook söylediklerime gülerken bakışlarımı olay yerine çevirdim. Karanlık ara sokakta sadece tek bir sokak lambası vardı. Sokak lambasının altına arabayı park etmiş bedenimle etrafı taradım. Şeritlerle kaplı terk edilmiş binanın içinde karanlık bir gölgenin hareketlenmesini gördüğüm anda elim belimdeki silaha giderken diğer elimle Jungkook'a susmasını işaret ettim.

Ciddi bakışlarım ve işaret parmağımın dudaklarıma dayalı olmasına bakarak sessiz olup bakışlarımın ulaştığı yere baktığında o da benim fark ettiğim hareketliliği fark etmiş olacak ki eli belindeki silaha giderken benim gibi sessiz adımlarla ilerliyordu binaya doğru.

Arkamızda kalan polis arabası çok geride kalmıştı bu yüzden onlar gelene kadar içeride kimin olduğunu bulmamız ve yakalamamız gerekiyordu. Sessiz ama aceleci adımlarla silahımı tamamen elime alıp ileriye doğru doğrultarak binanın içine girdim ve bağırdım.

"Polis. Ellerini yukarı kaldır! Eğer ters bir hareketini görürsem ateş ederim."

Jungkook benden birkaç adım yana uzaklaşarak alanını daraltarak köşeye sıkıştırdığımızda bize sırtı dönük olan beden yavaşça bana doğru dönmüş ve sakince konuşmaya başlamıştı.

"Hey, bende tam polisi arayacaktım. Birisi çok değerli bilgilerimin olduğu not defterimi çaldı. Siz acaba onu bulabilir misiniz?" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Jungkook sinirli sayılabilecek derecede yüksek bir ses tonuyla konuştu.

"Bu olay yerine elini kolunu sallayarak girebileceğin anlamına gelmiyor. Burada bir cinayet işlendi ve sen lanet olası beyninle ne hakla buraya girebiliyorsun? Delirdin mi?" diye sorduğunda sarı saçlı adamın bakışları Jungkook'a yönelmiş ve bıkkınca nefes vererek konuşmuştu.

Crime Scene - KookMin जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें