3-)Belirsiz Bekleyiş

237 124 159
                                    

Uyandığımda kendimi beyaz ve siyahın - ışıklar olmadığından gölge oluşturmayacak kadar karanlıktı - karışımı, gri bir yerde buldum. İlk dikkatimi çeken şey buydu. Sadece tavanı görsem bile anlayabiliyordum. Kirpiklerimin altından sakince bakıyordum. Kaşımın üzerinde bir hareketlilik hissedince elimi alnıma doğru uzattım. Terlemiştim. Alnımdan damla damla ter akıyordu. Yavaşça kolumu biraz daha kaldırıp alnıma doğru uzatınca, kolumu uyuşmuş olmasından ötürü hissetmediğimi farkettim. Bu demek oluyordu ki uzun bir süredir burada böylece yatıyordum. Biraz önceki sakin bakışlarım kaybolup yerini tedirginliğe bıraktı. Ve şimdi yeşil gözlerimin renginin daha da koyulaştığından emindim. Ne zaman korksam, tedirgin olsam, endişelelensem, gözlerimin rengi daha bir koyulaşırdı. Neredeydim? Nasıl gelmiştim buraya? Nasıl?

Allahım neredeyim ben böyle?

Başımı hafifçe kaldırdığımda saçlarımın toplanmış olduğunun acı bir şekilde farkına vardım. Saçım önceden açıktı. Çok net hatırlıyordum. Aslında tokam olmadığı için de açık olabiliyordu ama ben hava çok soğuk olduğundan beni ısıtmasını umarak açık bırakmıştım. Hem tokam olmasa da bağlayabiliyordum. Ya bir çubuk alıp kalem toka gibi kullanırdım ya da saçımdan bir tutam ayırıp bağlardım. Yani isteyerek açık bıraktığım için açık olduğunu hatırlıyordum. Demek ki biri şaçımı bağlamıştı.

Hangi vicdan yoksunu bağladı bu saçları!

Başımı biraz daha kaldırınca resmen saç köklerime kadar ulaşan acı saçlarımı yerinden sökecekti. Bu kadar sert bağlanmak zorunda değillerdi saçcıklarımı! Bir an başımın derisinden çıkacaklarını sandım.

Saçım aradan beynimi de alıp kopabilir mi acaba?

Hemen saçlarımı gevşettim. Sonra ise buraya nasıl geldiğimi, burasının neresi olduğunı sorgulamaya başladım. Beynim çok bulanıktı. Aklımdan binlerce soru geçerken buraya gelmeden önce ne olduğunu, nerede olduğumu hatırlamam hiç de kolay değildi.

Bir saniye daha etrafıma bile bakmadım! Harika! Aklım kökten gitti.

Dizlerimi aynıanda büküp hafifçe kendime doğru çektim. Kollarımdan destek alıp oturur pozisyona geçtiğimde beyaz ve küçük bir yatakta olduğumu farkettim. Zannımca hastane yatağıydı. Hemen etrafıma baktığımda odadaki boşluğa şaşırdım. Yalnızca üzerinde uyandığım yatak vardı. Ne pencere vardı, ne de kapı. Duvarların yarısı krem rengine kaçan gereğinden fazla açık bir mavi, diğer yarısıda beyazdı. Oda bayağı bir genişti. Bu oda beni buraya nasıl geldiğimi, ne olduğunu düşünmeye itiyordu. Tedirgindim. Kuş uçsa çığlık atardım resmen. O kadar tedirgindim. Şüphesiz, kim olsa tedirgin olurdu.

Akciğerlerimi zorlayacak kadar derin bir nefes aldım. Gözlerimi önce rahatça kapattım. Kendimi düşünmeye zorladım. Göz kapaklarımı öyle bir kapattım ki kahverengi noktalar gözümün önünde uçuşmaya başladı. Düşün, düşün, düşün. Düşün... Dü-şün...

Bir anda gözümü açtım. Ve karşımdaki duvara öyle bir baktım ki, karşımdaki duvar değil de ceset sanırdınız.

Kahretsin!
Biri başıma vurup beni bayıltmıştı. Ve çok kötü ateşim vardı.

Aklıma gelen gerçeklerle içimde dayanılmaz bir korku oluştu. Boğazımda biriken korku resmen nefes almamı engelliyordu. Ateşim vardı. Yani bir gurup asalak beni bayıltmadan önce!

Kendimi hiç halsiz hissetmiyordum. Ateşim var mı diye bakmak için yatakta daha da dikleşip korku dolu gözlerle etrafıma bakarken, bir elimi alıp alnıma, diğer elimi de yanağıma değdirdim. Hiçbir şey yoktu.

KaranlıkWhere stories live. Discover now