"Bu da sayılır." Dedi sırıtarak. Ona yandan bir bakış atıp açtığı kapıdan içeriye geçtim. Koltuğa yerleşirken Araf da kapıyı kapatıp ön taraftan dolanmış ve sürücü koltuğuna oturmuştu. "Ee nereye gidiyoruz? Ve kullanabiliyorsun değil mi, henüz ölmek istemiyorum." Dedim alayla. Bana ciddi misin der gibi bıkkın bir bakış attı. "Ehliyetim yok sadece, diğer türlü biliyorum. Kemerini tak." Dedi ve arabayı çalıştırdı. Dediğini yapıp kemerimi taktım.

"Dur bir dakika," deyip kaşlarını çattı ve bana döndü. Ellerini direksiyona koymuş bana bakıyordu. "Ne oldu?" Diye sordum. "Ben belki atlamalı, koşmalı, adrenali yüksek olan bir yere götürecektim seni. Bu elbisede ne? Yanlış anlama, cidden kıyafetine karışmak gibibir derdim yok..." Sona doğru mırıldanmıştı. Ve saçlarımdan aşağı doğru incelerken, "Ee?" Diye sordum. "Çok güzel olmuşsun." Dediğinde gözleri açık dizlerimin üzerinde durunca anında omuzundan ittirdim. "Sapık mısın sen ya? Bakma sakın öyle, yemin ederim sapık sıfatıyla seni bizimkilere söylerim." Dediğimde küçük bir kahkaha attı ve ellerini teslim olurcasına kaldırdı.

"Sapık değilim. Ve acaba senden kaçıncı kez sapık damgası yiyorum? Çok güzelsin işte, bu benim dikkatimi dağıtıyor." Dedi ve arabayı sürmeye başladı. "Umarım bu dikkatin arabayı sürerken dağılmaz Araf'cığım." Dedim yapay bir gülümseme ile.

***

Aradan yarım saat geçmişti ve hâlâ yoldaydık. Bu süre boyunca saçma sapan konuşmalar yapıp Araf'ı sinir etmiştim. Ve bu aşırı eğlenceliydi.

"Araf," dedim. "Eğer yine saçmalayacaksan hiç almayayım sevgilim." Dediğinde güldüm. "Hayır hayır çok ciddi bir konu bu." Dediğimde bakışlarını yoldan ayırmadan direksiyonu sağa kırdı. Arkasına da yaslanmıştı. Açıkçası bu  hali aşırı karizmatikti.

"Hafızam yokken gidip abimlere sevgili olduğumuzu söylemişsin. Neden bunu yaptın?" Diye sordum. Bunu bekliyormuş gibi derin bir nefes aldı. "Seni günlerdir görmüyordum Asya, en sonunda çıkıp gittim ve sizinkilere söyledim. Pişman değilim."  Dedi. "Ne oldu peki sonra?" Diye sordum. "Birazcık dayak yedim ama değdi. Hem seni de görmüştüm." Dedi.   "Çok mu acıdı?" Bunu demeyecektim ama bir şekilde demiştim.

Dudakları kıvrılırken bir saniyeliğine bana baktı, geri önüne döndü. "Öpersen geçer." Gözlerimi kocaman açıp, "Ya pislik!" Diye hafiften çığlık attım. Ama bu beni güldürmüştü. Hatta Araf da gülüyordu.

Arabayı birkaç dakika sonra durdurdu. "Geldik, in bakalım." Dedi. Başımı çevirip dışarıya baktığımda piknik alanına geldiğimizi fark ettim. Hemen ona döndüm, "Neden buraya geldik?" Sorumu cebaplamadan aşağı indi ve bagaja doğru ilerledi. Bende hemen inip peşinden gittim.

Bagajı açıp büyük bir piknik sepeti çıkarmasıyla kaşlarım şaşkınca havalandı. "Piknik mi yapacağız?" Dediğimde bagajı kapatıp arabayı kilitledi ve elini tutmam için uzattı. "Evet, birazda tatlı anılarımız olsun." Dedi. Gülümseyip elini tuttum. Daha sonra ağaçların olduğu yeşil alana doğru yürümeye başladık.

"Burası iyi bence," deyip durdu. Bende durdum. Büyük gövdeli bir ağacın önündeydik. "Patron sensin." Diyerek her şeyi ona bıraktım. Bana gülüp sepeti yere bıraktı ve içinden çıkardığı kareli piknik örtüsünü yere serdi. "Otur." Dedi. İkiletmeden oturdum. Araf da karşıma oturup sepetten bir şeyler çıkarmaya başladı.

Abur cuburdan tut, kahvesine kadar bir sürü şey vardı. Simit-poğaça, kurabiye, kek, börek, çörek ve daha birçok şey vardı. "Bunları sen mi hazırladın? Hem bu kadar çok şeyi yiyemeyiz ziyan olur." Dedim kafamı kaldırıp ona bakarak. Yanağımdan makas alıp ağaca yaslandı ve bacaklarını uzattı. "Yoo yeriz bence. Ve hayır, evde ki hizmetli abladan rica ettim." Dedi. "Anladım." Dedikten sonra patatesli olduğunu düşündüğüm börekten bir tane alıp yemeye başladım. Araf da kek yemeye başlamıştı.

BİYOLOJİK AİLEM ✔️ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin