"Uyu." dedim fısıltı şeklinde.

"Sen uyumuyorsun ama."

"Başınızda nöbet tutmak zorundayım. Sonraki günler de ben uyuyacağım, başkası tutacak." Sakince söyledikten sonra elini bırakıp çok kısa olmayan saçlarını geriye doğru attırdım yeniden. Ardından elini alıp tulumun içine soktum ve gülümsedim. "Uyu sen."

+++

Saatler sonra -artık Minseok da uyumuştu- oturmaktan sıkılıp sessizce ayağa kalktım ve biraz etrafı kontrol ettim. Belli köşelerde durup -tabii ki asker arkadaşlarımı tamamen bırakacak kadar uzakta değildim- silahımın dürbünüyle uzaklara bakmış ama yine bir hareketlilik görememiştim.

Uyuyan askerlerin yanına geri gelip tekrar aynı yere oturdum ve bebek gibi uyuyan Baekhyun'u izlemeye başladım. Ellemeden bile yumuşak olduğunu anlayabildiğim yanaklarını ısırmamak için kendimi zor tutuyordum.

Baekhyun'u izlerken kaç saat geçti bilmiyordum ama boynumun tutulması yüzünden epey zaman geçtiğini farz etmiştim. Bahar güneşi kendini belli edip ormanlık alana ışığını yaydığında derin bir nefes verdim. En azından aksiyonsuz ve tehlikesiz bir gece olmuştu.

Asteğmenlerden birkaçı yavaşça uyanıp bana baş selamı verdiler, erken olduğu ve çoğu uyuduğu için sessizlerdi. Kısa süre sonra binbaşıların da hepsi uyanmıştı. Benim grubumdan ise uyanan tek kişi Jongin'di.

Yanında yatan Sehun uyumasına rağmen onunla konuşmaya çalışıyordu. "Sehun, bakayım. Çok mu terledin?" İlgili bir anne gibi ellerini kıyafetinden içeri soktu.

"Bırak..." Sehun uykulu sesiyle gözlerini açmadan biraz yan döndü ama Jongin gözlerini devirip bu sefer sırtına baktı.

"Sehun, çok terlemişsin. Hasta olacaksın, kalk."

Sehun ısrarla kalkmayınca yerden birkaç tutam ot koparıp suratına attım. Bununla birlikte gözlerini kocaman açıp kalkmış ve hemen yanındaki silahını alıp karşısına bakmıştı. Beni görünce derin bir nefes vermiş ve bir şey diyemeden selamlamıştı.

"Bugünlerde çok terliyorsun." Jongin, Sehun'un atletinin uçlarından tutup yukarı doğru sıyırdı.

"Havalar ısınıyor artık, benim bir suçum yok." Sehun çantasından yeni bir atlet çıkarıp onu üzerine geçirdi, sonra da tulumun içinden tamamen çıkıp onu kaldırdı ve askeri üniformasının ceketini giyindi. Bu sırada hemen hemen herkes uyanmıştı. Baekhyun da kalkıp tulumunu kaldırdı ve yanıma oturdu tekrardan.

"Nasıldı? Ne yaptın saatler boyunca?"

Karşımda güneş doğdu; oturdum, seni izledim Baekhyun.

Parlayan gözlerinin içine bakıp gülümsedim. "Etrafı izledim, ne yapacağım başka?"

"Çok uykun geldi mi?" dediğinde başımı salladım iki yana.

"Hayır, iyiyim."

Do Hwan'ın güçlü sesiyle uyanmayan tüm askerleri uyandırdığını fark ettim. Tüm askerler bir türlü uyandığında, harekete geçmeden yemek yemeye de karar vermiştik.

Çoğu kişi bir konserve ve küçük bir paket ekmek çıkarıp yemeye başladı, aynı zamanda gülerek sohbet ediyorduk.

Teneke kutudaki yemeğimin bir kısmını alıp Baek'in konservesinin içine attım. Gözlerini anında bana çevirdi. "Yapma, buna gerek yok." Durumdan hoşlanmadığını belli edercesine gözlerini üzerimden çekti. "Kendin ye." Ciddi bir şekilde konuştu ama beni sevdiği için böyle yaptığını biliyordum.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now