8. Bölüm: YARALI

4.5K 596 29
                                    

Göğsü düzensiz ama hızlı bir ritimle inip inip kalkıyor, vücudundan terler oluk oluk boşalıyordu. Gözlerini bir süreliğine kapatmayı ve olan bitenden sıyrılmayı istedi fakat koşuyordu. Koşarken bunları düşünmek saçmaydı. Ana odaklandı. Koştu, koştu, aynalardaki yansımalar onu sinsice taklit etti. Sis aynalara çöreklenirken görüntüler buğulandı.

Yardım isteyen çığlıklar hiç durmadı. Daralmaya başlayan koridoru dehşet içinde takip eden Eran korkunç bir sıkışıklık hissetti. Aynalar birbirine iyice yaklaştığında yansımaları ona temas edecek kadar yakınlaştı. İki taraftan izleniyor gibi hissediyordu, boynundaki tüyler ürpertiden dikleşirken gözlerini ileriye sabitlemeye zorladı kendini. Ses artık daha yakındaydı. Neredeyse yanında... Sonra ses kesildi.

Ayağını boşluğa bıraktığını ayrımsadığında kendini başka bir yerde buldu.

Bulunduğu koridorla hiçbir benzerliği olmayan bir mekandaydı. Ürkütücü aynalar, klostrofobik koridorlar, kesif sis... Hepsi yok olmuştu. Renk yok olmuştu. Etrafta yalnızca karanlığın tonları vardı. İşin tuhaf tarafı, burası Eran'a hiç de yabancı gelmemişti. Rüyalarında görmeye alışkın olduğu evdeydi sanki, benzerlik dehşet vericiydi. İlkin inkâr etmek istedi, ancak, hayır! O kasvetli, uğursuz, zifiri karanlık odadaydı. Rüyasındaydı.

Tekrar bir çığlık sesi duyuldu.

Etrafa hızlıca göz gezdirerek çığlığın sahibini bulmaya çalışırken kabuslarının mekanına birdenbire ışınlanmasına mantıklı bir açıklama arıyordu.

"Hala neyi bekliyorsun? Yardım etsene!" dedi aynı ses karanlığın içinden, bu kez sesi daha kısık fakat emreder gibiydi. "Birazdan burada olacaklar!"

"Kimler burada olacak? Kimden bahsediyorsun? Nasıl yardım edeceğim sana?" diye fısıldadı Eran içindeki korkuyu bastırarak. Zor olduğunu bilse de güçlü görünmeye çalışıyordu.

"Yakalayıcılar!" dedi hiddetle karanlıktaki ses.

Eran kararsız adımlarla sesin geldiği yöne doğru ilerlediğinde ansızın bir kapı açıldı. Odanın aydınlanmasıyla, çığlıklarını işittiği gizemli kızın gözlerine kilitlenmesi bir oldu.

Birdenbire bu turkuaz gözleri daha önce gördüğünü hatırladı. Monya'ydı karşısındaki. Ortak salonu gezerken onun portresine rastlamıştı. Şimdi bir resimden değil de şeffaf bir silindirin içinden Eran'a bakıyordu. Genç kadın camdan bir kabine hapsolmuş, korku dolu gözlerle Eran'dan yardım diliyordu. Teninin rengi, oksijen yetersizliğinden mora çalmıştı; bacakları ve kolları cansız bir bebek gibi kabinin içinde biçimsiz duruyordu.

Eran soğuk soğuk terlemeye başladı. Bir an önce harekete geçmek zorundaydı. Yükselen ayak sesleri duydu. O vakit yakalayıcıların yaklaştıklarını fark etti. Onları yavaşlatmak için telekinezi yeteneğine odaklandı ve tavanı parça parça yararak büyük molozları üstlerine yığmayı denedi. Tabii ki bu uzun vadede onları durdurmazdı. Fakat zaman kazanacaktı. Tüm kuvvetiyle koşarak silindire yaklaştı. Bu sırada yakalayıcılar dev molozların altından kurtulmaya çalışıyorlardı.

Eran düşündü. Eğer silindiri kırmaya kalkarsa içinde bulunan Monya bundan ciddi bir zarar görecekti. Ancak yakalayıcıları tek başına alt edemeyeceğini de biliyordu. Eğer bu durumdan sıyrılmak için saatleri olsaydı silindirin şifresini kırmayı da deneyebilirdi. Ama yalnızca saniyeleri vardı. Hayır! Makul herhangi bir yol görünmüyordu, hiçbir şey yapmamak seçenekler arasında en rasyonel olanıydı.

"Lütfen, beni buradan çıkar! Dayanamıyorum artık!" diye bağırdı Monya. "Lütfen!"

Eran'ın bedeni baskının etkisiyle titremeye başladığında daha fazla bekleyemeyeceğini fark etti. Düşünmek için zaman yoktu. Risk alacaktı.

Birkaç adımla geri çekildi. Yakalayıcıların yavaş yavaş molozlardan kurtulmaya başladığını fark ettiğinde yeteneğini kontrol altına alarak yavaşça gözlerini kapattı ve odaklandı. Duvar parçalama girişimi ona epey bir güç kaybettirmişti. Yine de yapabileceğini biliyordu. Yarışmanın devamında olacakları hesaba hiç katmadan, kalan tüm enerjisini şeffaf silindiri parçalamak için harcadı. Bunu yaptığında ise yine aynı sesten bir çığlık daha duyuldu. Fakat bu çığlık yardım istemiyordu.

Gözlerini açtığında silindirin tuz buz olduğunu gördü Eran. Aynı zamanda tahmin ettiği gibi Monya da kanlar içinde kalmıştı. Genç adamın gözleri dehşetle büyüdüğünde yerde acı içinde kıvranan kızın yanına harrangürra koştu. Genç kadın bir yandan narin elleri ile karın bölgesine bastırıyor, bir yandan keskin acının etkisiyle feryat ediyordu. Giysileri tamamıyla kan rengine bürünmüştü.

İri yarı bir cam parçasının kızın karın boşluğuna saplandığını fark ettiğinde Eran'ın başından aşağı kaynar sular döküldü. Görüntünün dehşetiyle kafasını yana çevirirken dişlerini sıktı.

"Ne yapacağımı bilmiyorum... bilmiyorum... ne yapacağım... şimdi ne yapacağım? Allah'ım ne yaptım ben! Ne yaptım ben! Salak kafam!"

"Ö..özür dilerim," diye fısıldadı Eran kalbi şiddetle iman tahtasına çarparken. "Bilemedim, sahiden... Başka çarem... Başka çarem yoktu."

Ansızın kulak tırmalayan yüksek bir gümbürtü koptu. Geliyorlardı. Molozların arasından çıkmaları an meselesiydi.

"Özür dilerim ama acele etmemiz lazım!" diye seslendi kıza. Tekrar kontrolü sağlaması gerekiyordu.

"Berbat bir durumdasın, görüyorum ama gitmeliyiz!"

"Beni taşıman..." Kızın sesi zar zor çıkmıştı. "Gerekecek."

Karnından oluk oluk kanlar boşalıyordu, bilinci kapanmak üzereydi. Eran hızlıca kızın elini kavradığında birdenbire bembeyaz bir kapı belirdi önlerinde. Kaynağı belirsiz bir içgüdüyle bu hiçlikten gelen kapının tek kurtuluşları olduğunu düşündü. Monya'yı hızlı bir hareketle sırtladıktan sonra kapıya doğru çabucak koştu ve kapı kendi kendine açıldı.

Eran kem bir korkuyla koşarken Monya'nın canının yandığını hissedebiliyordu. Fakat arkalarında onları etkisiz hale getirmeye programlanmış iki tane yakalayıcı vardı ve kaçıp kurtulmazlarsa sonları acı çekmekten daha beter olacaktı.

"Yalvarırım biraz daha dayan!" diye bağırdı Eran.

"Yapamaya...cağım sanırım. Gözlerim kapanı...yor..." dedi Monya zor bela konuşarak. "Be...ni bırak, yoksa sen de yakalana...caksın!"

Kızın başı, cümlenin noktasında sırtına çarptığında, söylediklerinde ciddi olduğunu anladı Eran. Ancak onu dinlemeyecekti. Bunun bir yarışma olması umurunda değildi. Her şeyi bu kadar hakiki hissederken oyun bile olsa birini ölüme terk edemezdi. Kafasını çevik bir hareketle çevirip koridorun sonuna baktı. Yakalayıcılar henüz gözükmüyor olmalarına rağmen sesleri kulaklarındaydı. Bu kıskaçtan nasıl kurtulacaktı, oyunu nasıl bitirecekti, bilmiyordu.

Derin bir nefes aldı ve hızını artırdı.

"Çıkışa gitmeliyiz! Evet, o zaman bitecek her şey! Gerçekten acı çekiyor musun bilmiyorum... Neticede bu bir oyun, değil mi? Sonu olmalı. Ama onları tanımıyorum, ne kadar ileri gidebileceklerini bilmiyorum! Allah'ım! Ne yapacağımı bilmiyorum!"

Çarşafları dokunulmamış yatağın üzerine Monya'yı bıraktığında, genç kadın sarsılmanın etkisiyle elini karnına götürdü. Bu sırada Eran yatağın çarşafından bir parça kopartarak kan kaybını yavaşlatmak için Monya'nın belini sıkıca sardı ve amatör bir tampon yaptı. Ayrılmadan evvel kana bulanmış yatağın üzerinde eğreti duran arkadaşına son bir kez daha baktığında kendini berbat hissetti. Ama inanmak istedi. Onu kurtarabilirdi.

"Birazdan burada olacağım," dedi Eran fısıldar gibi. "Azıcık daha dayan!"

Tam ayrılacakken yumuşak bir el bileğini kavradı.

Sesi cılızdı.

"Boyunlarının arkasının tam ortası... Sadece bir şansın olacak. Onlar seni fark etmeden... yapmalısın."

Kızın sıcak eli boşluğa düştü.

OrovaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin