Bölüm 27

293 5 0
                                    

Bodruma indiğimde neredeyse yıkılacak gibi hissediyordum. Kısacık süre içinde başıma gelen onca şeyi düşününce böyle hissetmem aslında normaldi. Kendimi hep umursamaz ve gamsız olarak görmüştüm ancak olaylara verdiğim tepkiler kendi kendimi sorgulamama sebep oluyordu.

Gerçekten bir kalbim var mıydı?

Yoksa sadece planlamadığım şeyler çevresinde oluşan duygularımı keşfetmek mi bana bunu yapıyordu?

Tüm bunları düşünürken tamamen dünyadan koptuğumu fark ettim. Bununla beraber gözlerimi Felix'e çevirdiğimde şaşkın gözlerle beni izlediğini gördüm. Ürkek adımlarla yanına ilerlerken gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum.

"Ne oldu Riley?" diye sordu bana şefkatle. Buraya ilk geldiği zaman kıyasla uğradığı değişime bakınca gerçekten de hayret etmekten kendimi alamıyordum.

"Ben..." dedim ve sesim o anda çatladı. Daha fazla konuşmak istemiyordum. Yaşlı ve bulanık gören gözlerimle Felix'in gözlerine baktım. Gözleri davetkar ve samimiydi. Usul usul yanına gittim. Bacaklarımı aralayarak kucağına oturdum ve ona sarıldım. Kokusunu içime çekerek ağlamaya başladığımda dünyam yerinden oynamıştı adeta. Bu büyünün içinde kendimi tamamen ona teslim ederek ağlamaya devam ettim. Elleri belimden sırtıma yükseldi ve beni sıkıca sardı. O an için bu hareketine şaşıracak ya da mutlu olacak kadar akıllı hissetmiyordum kendimi. Bu yüzden ağlamaya devam ettim.

"Riley..." diye kulağıma fısıldadı. Ensemdeki saçlarımı hafifçe kavrayarak kafamı omzundan uzaklaştırmaya çalıştı. "Riley, yüzüme bak."

Kafamı kaldırıp onunla yeniden göz göze geldim. Yanaklarıma süzülen gözyaşlarımı silerken merhametle gülümsüyordu.

"Anlat Riley. Bana her şeyi anlat artık." dedi yorgun bir sesle.

Düşündüm. Felix benim hayatımın aşkıydı. O bir yana dünya bir yanaydı. Elimde olsa onun bedeninin içine gizlenir ve ondan bir saniye bile uzak kalmazdım. Peki, ona her şeyi anlatabilir miydim? Ona bu kadar güveniyor muydum? Henüz bu duvarı aşabilecek seviyede miydi ilişkimiz? Bilmiyordum. Ama ondan başka kimsem yoktu.

"Babam. Gelen babamdı." dedim duraksayarak. Felix anlam verememiş bir ifadeyle bakıyordu. Bunun nesi garip diye düşündüğünü biliyordum. Bu yüzden açıklamaya devam ettim. "Ben onu hiç tanımadım. Hiç görmedim. Hiç konuşmadım." Felix'in gözlerindeki şefkat giderek artıyordu. Daha fazla konuşamayacak gibi hissedince yeniden sıkıca Felix'e sarıldım.

"Geçti Riley. Zamanla düzelecek. Belki de bunca yıl onunla kuramadığın bağı kurmanın vakti gelmiştir."

"Bağdan mı söz ediyorsun." deyip alaycı bir şekilde güldüm. "Ben bağ nedir bilmiyorum Felix. Bu hayatta bağ hissettiğim tek varlık sen oldun. Ve bu bağ da beni belki de seni zehirleyen iğrenç bir sarmaşığa dönüştü. Şu halimize baksana! Bir bodrum katında kilitlisin ve sana kafayı takmış aptal bir kızın elindesin." Felix bir kahkaha patlatınca olduğum yerde sıçradım.

"Özür dilerim. Üzgün olduğunu biliyorum. Böyle tepki vermek istememiştim." dedi Felix durularak. Ona ufak bir gülümseme verdim. Ne yaparsa yapsın ondan vazgeçmeyeceğimi biliyordum zaten. Hiç sorun değil Felix...

"Neden güldüğümü bilmiyorum. Belki ben de zamanla sana dönüşüyorumdur." 

"Bu ne demek?"

"Senin yanındayken ne hissettiğimi ve hissetmem gerektiğini karıştırmaya başladım Riley. Sana öfkeli olmam lazım, senden kaçmaya çalışmam lazım ama bunun için yeterince çabalamıyorum. Çünkü içimden gelmiyor gibi hissediyorum bazen." dedi. Duyduklarım karşısında şaşkınlıkla sustum. Yoksa Felix bana karşı gerçekten bir şeyler hissetmeye mi başlıyordu?

"Felix. Bu dünyada senin için yapmayacağım şey yok." dedim. Başımı omzuna koyup ona yeniden sarıldım. Dudakları ve burnunu boynumun yakınlarında hissedince birden irkildim.

"Kokun..." dedi. "Beni mahvediyorsun Riley."

FANCYΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα