64. Bölüm

986 78 14
                                    

Ankara..

İçinde türlü türlü ihtimaller barındıran, yaralı bir kuş gibi sığındığım, beni koruyup kollamasını beklediğim, çocuğuma ev diye seçtiğim şehir..

Burada zaman nasıl geçiyor anlamıyorum, her şey o kadar hızlı ki. Yapmam gereken o kadar çok şey var ki. Geleli üç ay oldu bile ama daha aklımdaki şeylerin küçücük bir kısmını halledebildim.

Önceliğim bir an önce sınava hazırlanmak, açıklarımı kapatmaktı. Gece gündüz buna uğraşıyorum bu yüzden de. Daha bebeğim için alışveriş bile yapmadım hiç, odasını bile hazırlamadım. Biraz da bilerek erteliyorum aslında, hala onu kaybetme korkusu duyuyorum çünkü. Kollarıma alana kadar da bu korkum geçmeyecek sanırım. Bu arada cinsiyetini öğrendik: kız. Bir kızım olacak. Sadece sağlıklı ve mutlu olmasını istiyorum o kadar, benim için cinsiyeti önemli değil. Sevgi dolu bir ailede büyüteceğim onu, gerisi boş. Çünkü sevgi görmeyen çocukların ileride neler yapabileceğini en yakından ben biliyorum. Kalplerinin nasıl kararacağını, ailesinden bile sevgi görmediği için ömrü boyunca kendini hiçbir şeye layık görmeyeceğini çok iyi biliyorum. Onu kendini suçlayan birine dönüştürmeyeceğim. Onu özgüvenli ve ayakları yere basan, kalbi sevgi dolu ama yine de gözü herkesin gerçek niyetini anlayabilecek kadar açık biri olarak yetiştireceğim. Bunlar şu an sadece lafta tabi, böyle konuşmak kolay, zor olan bunu yapabilmek ama en azından tüm gücümle bunun için uğraşacağım.

Onun ilk tekmesini hissettiğimden beri dünyaya başka gözlerle bakıyorum, içinde bir canın böyle büyüdüğünü deneyimlemek dünyanın en baş döndürücü hislerinden biri. Her şeyden öte. Onun yanına koyduğumda geri kalan duygular anlamını yitiriyor, sadece o kalıyor.

Üç ay sonra onu kucağıma alacağım, biraz toparlandıktan sonra da zaten sınav zamanım gelmiş olacak. Neyse ki annem yanımda, kızımı emanet edip diğer işleri halledebileceğim. Okula başladığımda, yani eğer kazanabilirsem gözüm arkada kalmadan onu anneme bırakacağım. Yine de işim biter bitmez koşa koşa eve döneceğim biliyorum, içimden ufacık bir ses onu merak edip duracak sürekli, yine de bunu yapmak zorundayım. Hayatta kendime bir yer edinebilmek için okumak zorundayım.

Hava alanına giderken onu gördüğümden beri bir daha ne onunla ilgili bir şey duydum ne de gördüm. Uzun süre içim pişmanlıkla kavruldu, hak etmediği şeyler söyledim diye geceleri uyuyamadım. Özellikle de o yüzünü bir türlü gözümün önünden götüremedim. Ama kendimi bebeğime odaklamaya çalıştım, derslerime gömüldüm. Gözümü kapadım, kulağımı tıkadım.

Mahir de bir daha ne aradı ne sordu, zaten şu an için görüşmememiz en iyisi, çünkü beni böyle görürse anında Celil'e söyleyecektir.

İbrahim bizi ziyarete sadece bir kere geldi, aslında daha sık gelirdi ama sanırım benim tavrım onu durdurdu. Mesafeli ve soğuk durdum ona karşı, o da bunu fark etti tabi. Annemin tüm itirazlarına rağmen onu daha fazla hayatımıza sokmak istemediğimi söyledim. Nankör olduğumu düşünüyor ikisi de biliyorum, ama elimden gelen bu. Belki de nankörümdür gerçekten de, belki de bu muameleyi hak etmiyordur ama sadece Celil istedi diye değil bu duruşum. Uzun zamandır benim de içimi kemiren şeyler vardı, onun hallerinde üstümde baskı kurmaya çalışan bir yan olduğunu seziyordum. O gün mahiri evden kovmaya cesaret etmesi de üstüne pul biber olmuştu. Sonuç olarak ondan uzak durmak daha doğruydu, zaten duygularına hiçbir zaman karşılık vermeyecektim, yanımda tutarak onu umutlandırmanın da anlamı yoktu.

Burada rahatım olabildiğince yerindeydi, çünkü beni izleyen, kınayan gözler yoktu. Kimse bizi tanımıyordu, sokakta yürürken şimdi karşıma tanıdık biri çıkacak gibi bir derdim yoktu. Özgürdüm, annemle birbirimize yetiyorduk. Ama ileride tanışacağımız insanlar için de bir plan hazırlamıştık elbette. Bebeğimin babasının öldüğünü söyleyecektim, bunu düşünmek bile içime bir bıçak gibi saplanıyordu ama mecburdum. Zaten kızıma söyleyeceğim şey de buydu. Onu istemeyen bir babaya sahip olmaktansa ölmüş bir baba daha iyiydi. En azından kalbi kırılmayacaktı. Onu bir yalanın içine doğurmak istemezdim ama başka türlüsü mümkün değildi.

Aklımın bir köşesinde ise hala saçmasapan bir düşünce vardı, görmezden gelmeye çalışsam da oradaydı işte. Acaba Celil hamile olduğumu öğrense onu ister miydi? Bunu saklayarak kızıma da Celil'e de haksızlık mı yapıyordum? Ama Celil'in baba olmayı nasıl bir kabus gibi gördüğünü çok iyi biliyordum, bunun için bana çocuğu olmadığı yalanını bile gözümün içine baka baka söylemişti. Onunla kavgalarımızda çocuk sahibi olma fikrinden nasıl tiksindiğini, ürktüğünü görüyordum. Benim hatırım için bile buna katlanamıyordu. Yine de acaba ciddi ciddi bir bebeği olacağını bilse aynı şekilde mi davranırdı diye kendime sürekli sormaktan geri duramıyordum. Bu riske bir türlü girememiştim, ona söylememiştim. İstemezse diye ödüm kopmuştu. Ya onu aldırmamı isterse diye uykularım kaçmıştı. Elbette o istemedi diye çocuğumdan vazgeçmeyecektim ama bebeğimin bu kadar istenmediğini bilmenin bende yaratacağı yıkımdan kaçmıştım işte.

Tüm bu düşünceleri bir kenara bırakırsak huzurluydum. Bebeğim sağlıklıydı, tehlikelerden uzaktaydı. Belki ileride bir gün, o yetişkin olduğunda gerçeği söylerdim ona, ama şimdi bunu düşünmek için bile çok erkendi.

Bir gün evden deneme sınavına girmek için çıkmıştım, seyrek çıkıyordum dışarı, mecburi durumlarda sadece. O gün de bir dersanenin herkes için açtığı bir denemeye girecektim. Kendimi sınav ortamında görmek istedim, ne yapabileceğimi anlamak ve yabancılık çekmemek istiyordum.

Yedi aylık olmuştu bile kızım ama ismi hala belli değildi. Aklımda hiçbir şey yoktu henüz. Doğduğunda, onu gördüğüm zaman karar verecektim ismine. Erkek olsaydı babamın adını koymak isterdim. Aslında Celil demek isterdim ama çocuğuma her seslendiğimde içimin burkulmasını göze alamazdım. Yani kız için aklımda hiçbir seçenek henüz yoktu.

Sınavım iyi geçti, herkes bana ekstra kibar davranıyordu. Hamile olduğum için beni daha anlayışlı karşılıyorlardı. Hamile haliyle buralara gelip sınavla uğraşan bir kadın onların gözünde daha saygı duyulması gereken biriydi.

Eve giderken de kendimi çok hafiflemiş hissediyordum çünkü gözümü korkuttuğum kadar zor değildi. Başaracağıma inancım daha da yükseldi. Hem kızıma bakacak hem de okuyacaktım. Kararımdan iyice emin hale gelmiştim.

Eve girdiğimde annem salondaydı, aslında yukarı katta o yaşayacaktı ama bebek doğup da ben biraz toparlanana kadar burada birlikte kalıyorduk. Ne olur ne olmaz diye beni gözünün önünden ayırmıyordu.

Önce fark edemedim ama dikkatlice baktığımda renginin attığını gördüm. Hemen yanına gittim, ilk aklıma gelen hasta olduğuydu. Zaten ona da bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Babamdan sonra daha da anlamıştım değerini. İkisinin yokluğuna birden dayanamazdım.

-Neyin var, ne oldu? Yüzün bembeyaz anne.

Önce konuşmadı ama bu süre içinde anladım ki sorun kendisi değildi, başka bir şeydi. Yüzüme o kadar acıyarak ve korkuyla bakıyordu ki sadece bir kişi olabilirdi bunun nedeni.

-Celil'e bir şey oldu.

Cevap vermedi ama gerek de yoktu zaten buna. Gün gibi ortadaydı.

-Ne anne? Ne? Öldü mü? Söyle? Öldü değil mi? Öldü.

Bunu hak etmiştim, ona son söylediğim şeylerden sonra hak etmiştim. Kulaklarında benden duyduğu o son cümlelerle mi ölmüştü yani?

(40 beğeni sonrasında yeni bölüm gelecektir, herkese iyi okumalar ♥️)

VİCDANWhere stories live. Discover now