48. Bölüm

1K 85 17
                                    

Cenazeden üç gün sonra bir sabah babamın durumu ağırlaştı. Yoğun bakım lafları dönmeye başladı doktorlar arasında. Hepsinin de yüzü asık, biliyorum ki yoğun bakıma girerse bir daha çıkamayacak. Annem perişan, ben ne yapacağımı bilemez haldeyim. Destek gördüğümüz bir ailemiz yok arkamızda. Amcamlar kendi dertlerindeler. Daha şimdiden babamın mallarının peşine düştüğünü görüyorum amcamın. Onun adına ben utanıyorum ama yapacak bir şey yok.

Üstümde başımda giyecek hiçbir şeyim kalmadı. Eve uğradığımız yok artık, annem de hastanede sabahlıyor. Birkaç parça eşya almak için kendi evime gitmem lazım. O eve gitmek de bana işkence gibi geliyor, oradan nasıl çıktığımı düşününce kalbime bir iğne saplanıyor. Ama korkunun ecele faydası yok, er ya da geç gideceğim. En uygun zaman da şimdi gibi gözüküyor, babam uykuda annem ise başında bekliyorken gidip gelmek en iyisi.

Sessizce odadan çıktım, bir taksiye binip eve doğru yola koyuldum. Aklımda evden alacaklarımı tasarlıyordum. Kaç günlüğüne? Ne kadar kıyafet? Her şeyimi mi toplamalıyım? Bu işin sonu ne olacak? Artık bir şey olmalı, iyi ya da kötü. Bu belirsizlik beni daha da huzursuz ediyor.

Eve geldiğimde yine her yer ıssızdı. Normalde Celil burada böyle tek başıma olduğumu bilse kıyameti koparırdı ama şu an beni düşünecek hali yoktu. Nerede olduğumu bile bilmiyordu ki.

Kapıya anahtarı soktum ama kilitli değildi, her zaman kilitlerdik. Biraz çekinerek içeri girdim. Ev çok havasızdı ve perdeler de kapalıydı. Gözüm biraz alışınca salona doğru gittim ve içeri girmemle çığlık atmam bir oldu. Bir karartı gördüm, yerinden kalkınca rahat bir nefes alabildim ancak. Celildi. Burada ne işi vardı? Saçma, burası onun eviydi, elbette burada olabilirdi. Neden bu kadar şaşırıyordum ki? Ama onu burada bulacağımı hiç tahmin etmemiştim. Ailesinin yanında olur diye düşünmüştüm. Ama buradaydı işte, tek başına. Karanlıkta oturuyordu. Önünde içki şişeleri sıralıydı. Beni görünce o da en az benim kadar şaşırdı. Aslında durumumuz komikti, ikimiz de birbirimizi kendi evimizde bulduğumuza şaşırıyorduk.

-Korkuttum mu seni?

-Evet burada olacağını düşünmedim.

-Sen neden geldin?

-Eşya alacağım biraz, babamın yanına döneceğim sonra.

-Baban nasıl oldu?

Sonunda aklına gelmişti. Ama yine ona kızamıyordum işte. Şu hali içime dokunuyordu. O kadar yıkıktı ki, sanki tüm dünya başına yıkılmıştı gerçekten de. O an anladım ki onu artık ben bile iyileştiremezdim. Herkesi karşıma alırdım, herkesi.. Tüm dünyaya karşı onun için savaşırdım ve yenerdim de. Ama onu yenemezdim. Annemin, babamın hatta İbrahim'in uyarılarını ciddiye almamıştım ama şimdi görüyordum. Gözlerimle görünce ancak anlayacakmışım demek ki, ona artık kimsenin yardımı dokunmazdı.

-Babam kötü, her an her şeye hazır olmamızı söyledi doktorlar.

-Öyle mi, üzüldüm.

Ve lafımız bitti. Öylece salonun ortasında dikiliyorduk. Kalbimin yarısı.. Ruhumu aydınlatan tek ışıktı o benim. Biri eline bir bıçak aldı ve kalbimi ortadan ikiye böldü. Kesip attı bir yarısını, diğer yarısını bana bıraktı. Hadi bununla yaşa yaşayabilirsen dedi. Yarım yaşanır mıydı? Yaşayacaktım ama eksik her zaman, hep kesilen yerin acısını hissedecek, hep onun yasını tutacaktım.

En sonunda yine konuşan ben oldum.

-Yaşananlar hakkında konuşmamız gerekmiyor mu sence de?

-Ne konuşacağız ki? Söylenecek ne var?

-İkimiz hakkında? Sonuçta biz hala hayattayız değil mi? Ben hala buradayım.

-İkimiz için bir gelecek hayal edebiliyor musun artık Nazenin?

Son darbe de bu olmuştu, gözlerinde açıkça gördüm. Bitirmişti. Bizden vazgeçmişti.

-En azından insan gibi oturup bunu konuşmalıydık, bu kadarını hak ediyordum.

Boğazım düğümlendi, cümlemi bitiremedim.

-Çok daha iyisini hak ediyordun, sana hiç dokunmamalıydım. Kendimi durdurmalıydım. Hepsi benim suçum, seni de kendi cehennemime çektim sonra da elini bıraktım. Orada tek başına kaldın. Ben de yanında olduğum sürece o cehennemden çıkmak aklına bile gelmeyecek, istemeyeceksin de zaten. Yanacaksın farkında olmadan ve benim uğruma. Tek çözüm senin yanından gitmem. O zaman dünyaya dönebilirsin ancak. Seni tutup burada çürümeye bırakmaya hakkım yok, sana verdiğim en ufak zarar bile beni kahreder. Ama bak neler yaptım sana, en azından bundan sonra..

O da konuşamadı, gözlerinin dolduğunu gördüm. Boğazıma bin tane iğne batıyordu sanki. Zar zor konuşabildim.

-Git mi diyorsun yani? Gideyim mi?

Sesini toparlayamadı bir süre, dudaklarını ısırdığını gördüm. O an ona dokunsam bir taşa dokunmuş gibi olacaktım hissediyordum. Kaskatıydı, yıkılacaktı ama önce beni göndermesi gerekiyordu. Sonunda sesine kavuşabildiğinde cevabı çok netti.

-Git.

Beklediğim cevabı sonunda sesli duydum, duymam gereken şey buydu. Onun ağzından çıktığında ancak gerçek olduğunu anlayacaktım çünkü.

Ve anladım. Onu böyle bırakıp gitmezdim, asla yapmazdım. Ama gördüm ki benim varlığım ona acı veriyordu. O olmadan kolum kanadım kopmuş gibiydim ama onun yanında da vicdanına yük oluyordum. Mutlu olamayacaktık, artık imkansızdı.

Evden hiçbir şey almadım, ayaklarıma taşlar bağlıydı sanki ama zorla kaldırdım kendimi. Üç beş adım dayan dedim kendi kendime, sonra dışarıdasın. Arkama bakmayacaktım, baksam dönerdim çünkü. Dönsem o da kararından vazgeçerdi biliyordum. Bir kere sarılsam ona, kokusunu bir kere hissetsem bir daha hiçbir yere kıpırdayamazdım, zaten izin de vermezdi. Bırakmazdı beni. Orada çektiği acıyı gözlerimle görüyordum ama arkamı döndüm. Dışarı kendimi attığımda taksiyi beklettiğimi hatırladım. Hemen bindim ve gideceğimiz yeri söyledim. Elimle ağzımı kapattım ve sessizce hıçkırarak ağlamaya başladım.

O evde hayatımı bıraktım, dönüp bakmadım. Geleceğimi bıraktım. Tüm güzel sabahlarımı, neşeli akşamlarımı, gülüşlerimi, özlemlerimi, korkularımı, güvenle uyuduğum her geceyi bıraktım. Bir kere bile arkama bakmadım. Bana sarıldığı an dinlediğim kalp atışlarının dingin melodisini bıraktım, boynuna sokulduğumda burnuma gelen kokunun bana verdiği mutluluğu bıraktım, her kapıdan girdiğinde gümbür gümbür atan kalbimin sesini, düştüğümde tutup nazikçe kaldıran güçlü ellerini bıraktım. Yine de dönüp bakmadım.

Kalbimin yarısı yok, diğer yarısı eşini arıyor. Ömür boyu arayacak, kaybettiği yarısına ağlayacak, hasret duyacak. Boşlukta kalan yarısına bakacak hep, oranın dolmasını bekleyecek ve hiç alışamayacak.

Artık tek başına kaldı.

(20 bölüm sonrasında yeni bölüm gelecektir, herkese iyi okumalar♥️ yorumlarınızı bekliyorum 🥰)

VİCDANWhere stories live. Discover now