1. Bölüm

8K 179 12
                                    

Gecenin kabuslarından kurtulduğumda gözlerimi sıkıca kapalı tutmaya devam ettim, açarsam gerçek dünyanın kabuslarıyla yüzleşeceğimden bunu ne kadar erteleyebilirsem ertelemeye çalışıyordum. Bir insanın uyanmak istememesi ne demek anlayabilir misiniz? Muhtemelen çoğu insan yaşamak için bir sebep bulabilir ya da onu yaratmaya çalışır; hayattan vazgeçmek zordur. Ama ben kendimi bildim bileli bunun için bir neden yaratmaktan o kadar yoruldum ki artık her şeyi akışına bıraktım, yeni bir gün için ne hevesim ne de bir nedenim var.

Yine de yaşıyorum. Bir şekilde yaşamak zorundayım. Robot gibi monoton ve donuk, tepkisiz ve duyarsız bir hayat sürdürüyorum. Etrafımdaki insanlara bakıyorum, onlar için her şey ne kolay görünüyor. Ben neden uyum sağlayamıyorum? Neden herkes için basit olan şeyler bana gelince eziyete dönüşüyor? Aslında çok kolay devam edebilirim hayata, sabah uyanırım, kahvaltımı ederim, bu arada evdeki herkesin anlamsız konuşmalarına katılırım, onlarla aynı şeylere ilgi duyuyormuş gibi davranırım, ömrümü böyle sürdürürüm. Ailem benden tam olarak bunu bekliyor, içimde yanan ateşi kimse görmek istemiyor. Bana gelince hep gözleri kapalı, daha doğrusu tüm dünyaya yani canlı olan her şeye gözleri kapalı. Onlar sadece kendi yapay evrenlerinde birbirleriyle aynı sürüyü güderek bu ömrü geçiriyorlar. Koskoca bir ömür ve boşa harcanmış. Onları böyle küçümsüyorum ama benim ömrüm nasıl? O boşa harcanmıyor mu? Elimden ne gelir?

Annem ve babam hiçbir zaman beni sevmedi, belki kendilerince sevmişlerdir bilemiyorum ama ben bunu asla hissedemedim. Koskoca evde altı kişiyiz ama birinin bile kalbimde ufacık yeri yok.

Yengemle amcam ben doğduğumdan beri bizimle yaşıyorlar. Onların bir kız bir de erkek çocukları var. Benimle aynı yaşlarda sayılırlar ama ruhsal olarak birbirimizden kilometrelerce uzaktayız. Yakın olduğumuz tek bir anı hatırlamıyorum.

Kızları yani Amber benden çok çok daha güzel ve çekici biri. Ama onu hiç kıskanmadım, içi öyle boş ve o kadar sığ ki hatta onun için üzülüyorum bile diyebilirim. Oğullarına gelince Amber ve bana sağlanmayan fırsatlar onun önüne serildi her zaman, okudu, gezdi, kendi işini kurdu. Çağrı bey için hep imkanlar seferber edildi çünkü o erkekti. Benden çok daha düşük zihinsel yeteneklerine rağmen herkesin gözünde saygın bir yeri var ne yazık ki ben ve Amber görünmeziz tüm insanlara karşı.

Bu ortak duygudaşlığımız bile Amber ve beni birbirimize hiç yakınlaştırmadı, aksine o abisine her zaman çok düşkündü ve başardığı her şeyi hak ettiğini düşünüyordu. Biz etmiyor muyduk? Buna ne cevap verirdi acaba?

O bekliyordu. Beyaz atlı prensini, gelip onu buradan kurtaracak erkeği. O mükemmel insanı.. Bu masallarla büyümüştü ve onlara sarsılmaz bir inancı vardı. Ne yazık ki benim beklentim de isteğim de bambaşkaydı. İkimiz de hayal kırıklığına uğruyorduk, hem de her gün. İstediğimiz hayatı yaşayamadıkça her gelen gün biraz daha bileniyorduk alın yazımıza, yaşadığımız bu eve ve bu insanlara. Sadece o benim gibi değildi, hep memnun gözükürdü dolayısıyla insanların tepkisini kesinlikle kendine çekmezdi, ben bunu başarabildiği için çoğu zaman ona imrendirdim bile.

Yine de hayatımın değerini bilmem gerektiğini anladığımda her şey için çok geç olmuştu. Bana hep bundan daha kötü bir yaşam olasılığı yok gibi gelirdi. Meğer ne aptallıkmış. Elbette vardı, tüm bu sıkıcılık, beni anlamayan insanlarla çevrili olmak, potansiyelimi gerçekleştirememek, okumama bile izin verilmemesi bir gün gelecek mumla arayacağım nimetler olacaktı. Eskiden bilmiyordum tahmin dahi edemiyordum. Gelecek beni korkutmuyordu sadece bunaltıyordu. Çünkü hep böyle yaşayacağımı sanıyordum; sıkıcı ama güvenli. Beni tutup kabaran bir okyanusun ortasına atacaklar ve çekip gideceklerdi. Ben kurtulmaya çalıştıkça daha da dehşete düşerek her saniye biraz daha batacaktım derinlere. Kimsem olmayacaktı, bir ışık bir umut hiçbir şey. Yaşamak için bir neden bulamazken bir anda ölmeyi isteyip bir türlü ölemeyecek bir durumda bulacaktım kendimi.

VİCDANOn viuen les histories. Descobreix ara