Bölüm 32: "Çocuklar Affetmez"

162 25 77
                                    

keyifli okumalar dilerim🐘

"Ne olursa olsun yanında, senin de izninle, hep kalbinde olacağım." Dudaklarım kıvrıldı ve gözümden akan bir damla yaşı, diğer yaşlar takip etti. "Ha bir de, bundan sonra sevgilimsin. Haberin olsun."

Soluklarım hızlandı, göğsüm daraldı, nefesim bile titrediğinde beşinci yaşımın gözyaşlarını sildiğini fark ettim. Tam solumdaydı ve ilk defa bana nefretle değil ümitle bakıyordu. Dudaklarını kıpırdattığında, "Öldür," dedi. İlk dediği şey bu oldu. "Katilini ve katilimizi."

Katilini ve katilimizi.
Katilini, öldür ve katilimizi de.
Öldür.

Zihnim, bir sis bulutunun içinde kalmış gibi buhuluyken; sis bulutunun içinde kaybolan düşüncelerim birbirleriyle savaşmaya son verip kılıçlarını birbirine vururlarken, "Öldür," diye haykırdılar.  Öldür, öldür ve öldür. Katilini ve katilimizi.

Gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken telefon ekranını göremez hale geldim, gözyaşlarım boynuma doğru ilerlerken ağladığımı bilsin istemedim. Telefona bakarsam, yazıları görürsem daha fazla ağlardım, biliyordum. Bakışlarım telefon ekranından sokağa çevrildiğinde boynumdaki bıçak varlığını hâlâ sürdürüyordu lakin tenime değmiyordu. Katilini öldür.

Çocukluğumun bakışları gözlerimin önüne geldi, onun ümitli bakışları gözlerimi doldururken boynumdaki bıçağın varlığını umursamadım ve iki elimle boynumu kavrayan dirseğine tutundum ardından ayaklarımdan güç alarak kendimi ona doğru ittim sonrada büyük bir güçle öne doğru asıldığımda bedeni başımın üstünde, havada dönerek yere savruldu. Amcamın zoruyla gittiğim her çeşit kurs işe yarıyordu.

Acıyla inleyişi zihnime doldu ve bıçağın yere düşüşü. Hızla yerdeki bıçağı kavradığımda Recep Durmaz da beline uzandı ve silahını çıkarttı, namlu direkt olarak beni hedef aldığında korkmayı bekledim, onun elinden defalarca kez ölmüştüm ama korkmadım, titremedim bile. Recep Durmaz dizlerinin üzerinde doğruldu, inleyişle derin bir nefes verdiğinde bakışlarım silaha kaydı ve silahın emniyetinin kapalı olduğunu fark ettim. Amcamın zoruyla gittiğim kurslardan öğrendiğim şeylerden biri de silahın emniyeti açıkken sıkılmasıydı.

Dudaklarım iki yana kıvrılırken, "Seni öldüreceğimi sanıyorsan, yanılıyorsun," dedi. "Seni süründüreceğim, miniğim." Ayağa kalkmaya çalıştı ama kalkamadığında omurgasını ya da bacağını kırdığımı düşündüm. "Hadi, bana yardım et ve ayağa kaldır."

Yüzüm buruştu ve kafamı iki yana sallayarak, "Olman gereken yerdesin," diye fısıldadım, ona üstten üstten bakarak. Yerin dibine girmeliydi, yok olmalıydı. Ölmeliydi, öldürmeliydim. Onu mu, kendini mi?

Bana yanıt vermesini beklemeden silaha tekme attığımda silah birkaç metre uzağa savruldu. Avcumdaki bıçağı boynuna yasladığımda korkmadı, irkilmedi ya da kurtulmaya çalışmadı ama şaşırdı, bunu fark ettim.

Ölsün istedim. Tam şu an ölsün ve kaburgamın içinde fokurdayan lavlar artık dinsin, artık yaşayayım istiyordum. Yaşamak istiyordum, bunu haykırmak istiyordum.

Öldürecektim, bir nefes kadar yakınımdaydı ve yaşamı sıkıca tuttuğum bıçaktaydı; çocukluğum karşımdaydı. Beşinci yaşım arkasındaydı, hayır beşinci yaşım içimdeydi. Göğüs kafesimdeydi ve aslında kaburgamda kaynayan lavları o karıştırıyordu.

Saniyeler sonra konuştuğumda, "Hiç mi pişman olmadın?" diye sordum. Hayır, ben değil çocukluğum konuştu, bu soruyu o sordu çünkü ben bakışlarından anlayabiliyordum.

haberin olsun || •texting•✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin