(24) KARANLIK

176 33 18
                                    

Karanlık, bir sis gibi üzerimize örtülürken dağ sisi bir gelinlik gibi üzerine giymişti sanki. Okula doğru hızlı adımlarla yürürken burada kalmak için bir sebep düşünmeye başlamıştım.

İçeri girecekken kapıda Ferhat Bey ve eşi Sema Hanım ile karşılaştım. Selin ve Ezel bana yetişmişti. Ferhat Bey, tek elini kumaş pantolonunun cebine koymuş ve tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Dalmış gibiydi doğruyu söylemek gerekirse. Bana bakıyor ama düşünüyor gibiydi.

Liya'nın az önce haykırdığı şeyden ailesine bahsedip bahsetmediğini düşünmeden edemiyordum. Bu korku içimde giderek büyüyordu. Böyle bir şeyi Liya'nın ailesinden başka birinden duymuş olma ihtimali su götürmez bir gerçekti.

Ferhat Bey, kalın kaşlarını aşağıya indirirken bakışlarını Sema Hanım'ın gün gün zayıflayan yüzüne çevirdi. Bu ikisini okulda beraber görmüyordum hatta karı kocaya göre fazla mesafelilerdi. Bu mesafe özellikle Ferhat Bey'den kaynaklanıyordu çünkü Sema Hanım kocasına ne zaman bizi görse yabani bir sarmaşık gibi dolanıyordu.

Sessizliği bozan Sema Hanım oldu. "Merhaba kızlar her şey yolunda mı?" Kadın içten gülümsemesini üçümüzün yüzünde teker teker dolaştırdı. Bir yandan da elinin üzerindeki kocaman morluğu gizlemeye çalışıyordu lakin gözümden kaçmadı.

Ferhat Bey, karısına karşı oldukça soğuktu fakat ona şiddet uygulayacak kadar da acımasız sert bir adam imajı çizmemişti. Ferhat Bey, aklımdan geçenleri okumuşçasına karısının saçlarının tam ortasına kısa bir öpücük bıraktı. Bu öpücük karısını bile oldukça şaşırtmıştı.

Selin, "Sorun yok Sema Hanım. Çıkmak için çocukları kontrol edecektik," dedi hepimizin yerine.

Bir hayli sessizdim ve devamlı daldığımı hissediyordum. Hala ne yapacağımı düşünüyordum ve Civan denen herif ortalarda yoktu. Yardım etmeyecek miydi? Ona güvenerek hata yapmıştım belli ki. Bunun için kendime bir kez daha kızıyordum. Herkese çabuk güvenmemem gerekirdi oysaki.

"Yukarıdalar, yemekhanede." Selin, başı ile selam verdikten sonra Sema Hanım ve kocasını arkamızda bırakıp merdivenlere doğru yürüdük.

"Bu adamı sevmiyorum," diye mırıldandı Ezel. Üzerindeki siyah triko kazağı çekiştirip durdu.

Selin, gözlerini kocaman açıp, "Ayıp, dedi. "Sevmemiz gerekmiyor." Oysaki Ezel ilk gün adamı yiyecek gibi bakmıştı. Ne olmuştu da fikri değişmişti bunu oldukça merak ediyordum.

Sessizce merdivenleri çıkarken, "Beğendiğini sanıyordum," diye mırıldandım.

Ezel, umursamazca omuzlarını kaldırıp indirdi. "Yakışıklı ama yaşlı Aren!"

Arkamı döndüğümde kapının tam önünde bekleyen ve elinde kocaman çalı süpürgesi tutan daha evvel merdivenlerde çarptığım genç adamı gördüm. Birden gökten düşmüş gibi ortaya çıkan bu hizmetli, nedenini bilmediğim bir sebepten ötürü ürpertiyordu.

Kafası, giydiği kıyafetin şapkası ile örtülüydü ve başını yerden kaldırmıyordu. Sakarya'dayken Can ile birlikte gördüğümüz o şüpheli adamı anımsadım. Bunu hatırlamak pek hoşuma gitmediği için başımı iki yana salladım ve görüntüyü zihnimden uzaklaştırdım.

Derin bir nefes alıp kızlara döndüm. Oldukça keyifli görünüyorlardı. Buradaki gergin havayı soluyan sadece bendim anlaşılan. Selin bu işe ihtiyacımız olduğunu düşündüğü için Ezel'i ve beni huzursuz eden şeyleri görmüyordu belki de.

***

Kızlar yanımdan ayrılalı epey vakit olmuştu. Yatakhanede Liya ile ilgilenirken Pare ağlayarak benimle uyumak istediğini söyleyince çaresiz kabul ettim. Küçük çocuğu tembihlesiydim belki de bu kadar başarılı olmayacaktım. Okulda kalmak için bahane aramama gerek kalmamıştı böylelikle.

MÜRİT Where stories live. Discover now