(26) ESKİ SU KUYUSU

150 34 13
                                    

Civan Hoca'nın evinden uzaklaştığımda Pare'yi yatağına yatırıp gerisin geri eve döndüm. Hayal mi görmüştüm, Civan Hoca bana yardım etmekten mi vazgeçmişti bilmiyordum.

Kafam karışmaya devam ederken aklım Pare'de kalmıştı. Artık ona bakmıyordum. İlgilenemeyecektim yeterince.
İlaçları boşuna alıp almadığını öğrenemediğim için bunun ağırlığı ile yüreğim eziliyordu.
O gün geç saatte yatağıma yattığım için sabahında okula gitmek istemediğimi söyleyip evde kalmıştım. Selin, Ferhat Bey'den izin alıp biraz hasta olduğunu söylemişti.

Kızlar okula gittikten sonra bütün gün yataktan çıkmadım. Sessizliği dinleyip biraz da olsa huzura erişmek istiyordum.
İstediğim olmuştu. Beni korkutacak bir şey olmamıştı hatta tuhaf derecede sakin bir gündü. Dışarısı biraz da olsa sıcaktı. Güneş pencereden içeri sızıyor tam yüzüme düşüyordu.

Akşamüstü olduğunu fark ettiğimde midemin ezildiğini hissettim. Odanın içi karanlıktı. Kızlar neden bu saate kadar dönmemişti? Tedirgin oldum. Bu yerde bu evde yalnız kalmak istemiyordum ve kızlar bunu çok iyi biliyorlardı.

Telefonu yastığımın altından aldım ve Selin'in isminin üzerinde durdum. Üç kez çaldıktan sonra mahcup bir ses tonu ile açtı. "Kuzum! Üzgünüm geç kaldık. Hemen geliyoruz, az bir yolumuz kaldı."

"Tamam tamam. Dikkat edin." Ağzımda uykuya bağlı acı bir tat vardı. Yataktan kalktım ve alt kata inmek için kapıya yaklaştığımda Selin'in alt kattan seslendiğini duydum. Bedenim dehşetle sarsılırken gözlerimin önü kararmaya başladı. "Aman Allah'ım!"

Kapıyı yavaşça araladım ve sesi daha iyi duymak için başımı dışarı doğru uzattım. "Se-selin!"

Umarım bana koca bir eşşek şakası yapmıyorlardı. "Aren! Aşağıya gelseneeee..."

Kalbim, gırtlağımda atmaya başlamıştı. Yavaşça telefonumu kulağıma götürdüm. Selin, ikinci kez aramamdan dolayı endişe etmişti. "Ne oldu Aren?"

"Evde misiniz?"

Birkaç saniye duraksadı. "Ha-hayır ama yaklaştık."

Gözümden akan bir damla dudağımdan içeri yavaşça süzüldü. "Selin lütfen acele edin." Cevabını beklemeden telefonu kapattım.

Yüreğimin tam ortasına çöreklenen bu habis duygular korkuyla yutkunmama sebep oldu. Mutfaktan gelen tıkırtı sesleri tenimden kağıt kesiği gibi geçip gitti. "Aren! Aşağıya gelseneee..."

"Lanet olsun kes sesini!"

Bağırmamdan sonra çıkardığı tıkırtılar sert vurma seslerine dönüştü. Aşağıdaki her kimse Ahşap tahtaya bıçağı hırsla vuruyordu. Tak tak. Mutfaktaki ses kesilince kontrol etmek için bir basamak daha indim. Selin'in sesini taklit eden o ses bu kez yatak odasından geldi.

"O sesi bende duydum Aren, sakın aşağıya inme!"

Dışarı mı yoksa odama mı kaçmam gerektiğini bilemiyordum. Dua edebildim yalnızca geçen bu sürede sadece dua. Yüreğim korkuyla kabarırken normal olmayan şeyler olduğuna emin oldum.

Böyle şeylerin varlığına inanmazken şimdi bunları yaşıyor olmak berbat hissettiriyordu. Benden güçlü değildi. O her neyse benim korkularımla besleniyordu. Omuzlarımı dikleştirdim ve aşağıya inip koltuğa oturdum.

Bütün evi aynı anda görebileceğim bir pozisyona geçtim. Böylesi daha iyiydi. Kaçıp gitmek çare değildi. Buraya kadar benimle birlikte gelmemiş miydi zaten?

MÜRİT Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora