(21) LİYA'NIN SORUNU NE?

200 39 13
                                    

Karanlık, devasa bir bataklık gibiydi. Kötü kokulu bir balçık ve bu kadar kötü bir şeyin içinde yaşayanlar asla iyilik dolu olamazdı.

Onlar kalbi çamurla dolu, kötülüğün tohumuyla döllenmiş yılanlardı.

Bir kez adım atarsın ve bir başka el sana uzanmadan asla oradan kurtulamazsın. Hareket etmen mümkün değildir çünkü çırpındıkça daha da içine çekilirsin.

Esasan kötülüğün nerede olduğu değişkenlik gösterir. Bu bazen bir bataklık, bazen bir göl, bazen bir orman ve bazen de bir kuyudur.

***

Dağın başında dinlediğim saf sessizliğin içinde duyduğum fısıltı, kurtuluşum mu yoksa felaketim mi bilemiyordum. Yumuşak bir sesti ve hiçte korkutucu değildi.

Durdum, kıpırdamadım ve nefes bile almadan fısıltıyı dinledim. Bir şey söylüyordu kulağıma. Aradığın cevaplar belki de çok yakınında.

Ferhat Bey, girişteki devasa bankoya oturmuş bilgisayarının başında gayretle bir şeyler yapıyordu. İçeriye girdiğimizi görünce kehribar rengindeki bakışları dördümüzün üzerinde hızlıca gezindi. Özellikle benim üzerimde uzun soluklandı. "Günaydın Hanımlar."

Gözlüğünü çıkartıp elindeki çıktılarla bize doğru yaklaştı. Üzerindeki bordo kazağın etekleri kırışmıştı. Parmakları, saçlarında hızlıca gezindi. Kağıtları tek tek verirken yukarıdan çocukların sesleri gelmeye başlamıştı.

İçimde garip bir his vardı çünkü o iki kız çocuğu ile ne yapacağımı bilmiyordum. Elimde tuttuğum kağıda kabaca göz gezdirdim. Çocukların tedavi tabelasıydı. Kızların uyguladığı bir tedavisi yoktu, İki şizofren kızım olduğu için tedavi tabelası olan bir tek bendim. Bu büyük bir sorumluluktu.

Kızlarda özel aktivite listesi vardı. Diğer kağıdında aynısı olduğunu görünce sonra okumak için dosyamın arasına özenle yerleştirdim.
Ferhat Bey, Civan Hoca'yı kolundan tutup merdivenlere doğru yürüttü. Bir elini devamlı olarak sallayıp bir şeyler anlatıyordu.

Siyah bir takım elbise giymişti Civan Hoca. Ona bakarken siyahın yapılı vücuduna epey yakıştığını düşündüm. Bu düşüncemden hoşnut olmayınca yüzümü buruşturdum.

Merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladıklarında Civan Hoca ve Ferhat Bey bir anlığına durdu. Durduklarını gördüğümde yanlarından hızla geçip koridorun başında onların beni göremeyeceği bir köşede durdum.

Selin, bana yetişince oyun odasına doğru yürümeye başladık. Ezel daldığımı görünce omzuma vurdu. "Dünyaya dön!" Bunu söylerken Civan Hoca'ya baktı. Ne ima ettiğini düşünmeden edemedim.

Ezel'in arkasından yavaşça yürürken Civan Hoca'nın odasının kaçıncı katta olduğunu düşünmeye başlamıştım. 'Düşünme Aren! Fazla düşünüyorsun,' diye fısıldadı bir ses kulağıma. İrkildim birden...

Sağıma soluna hayretle bakındım ama boşluktan ve eşyalardan başka bir şey göremedim. Bu fısıltılarda neyin nesi diye düşündüm saçlarımı kaşırken. Ekmek kırıntıları gibi birden çoğalmaya başlamıştı. Gözlerimi ovuşturduğumda zihnimdeki fısıltılarda susmuştu.

Odaya girmeden önce dönüp arkama baktım bir kez daha. Ferhat Bey, Civan Hoca'nın yanından ayrılmıştı. Bu adamdan hoşlanmıyordum lakin dönüp dönüp baktığım yine aynı adamdı. Gözlerim, gayriihtiyari genç adamın nereye kaybolduğunu ararken merdivenlerin tam karşısındaki odanın önünde durduğunu gördüm.

MÜRİT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin