(3) KURCALAMAK

238 29 13
                                    

Huzursuzluk...

Birkaç saattir bedenimi hunharca istila etmişti. Uyumak için uzandığımdan bu yana dönüp durmaktan gözüme bir türlü uyku girmemişti. Bu gece uyuyamayacağımı anlayınca  gözlerimi yavaşça araladım.

Sabah olmamıştı henüz. Gece haddinden fazla uzun sürmüştü sanki. Odanın içine karanlık hüküm sürmeye devam ediyordu. Neden uyuyamıyordum? Sırt üstü döndüğümde Can'ın karanlıkta parlayan gözleri ile karşılaştım. Korkudan öleceğimi hissetmiştim.

Korkuyla bakıyordu gözleri gözlerime. Hızla doğruldum ve yüzünü ellerimin arasına aldım. Yüzü buz gibiydi. Ne zamandır yatağında değildi bu çocuk?
"Can! Senin burada ne işin var oğlum?"

Sanki bir şeyden korkmuş gibiydi. "Uyuyamadım öğretmen anne. Yanıma gelir misin?"

Öyle istekli bakıyordu ki gözlerime hayır diyemedim. Üstelik ne olduğunu anlamam gerekiyordu. Yataktan kalkıp kızlara baktım. Her şey yolunda gibi görünüyordu. Can'ın elini tutup odadan çıktım. Koridor fazla karanlıktı bu yüzden odaların kapılarını göremiyordum. Gece lambalarının yanıyor olması gerekirdi ama hepsi kapalıydı.

Çok tuhaf bir durumdu bu. Çocuklar geceleri kalktığı için karanlık olmamasına özen gösterilirdi. Koridorda, elinden tuttuğum küçük çocuk ile yürümeye devam ettim. Merdivenlere doğru yürürken Can'ın artık elimi tutmadığını fark ettim. "Can. Neredesin?" Sesim ıssız koridorda yankı yapıyordu.

Endişeyle koridorda yürümeye devam ettim. Duyduğum ayak seslerine doğru yürürken nabzım sanki kulaklarımda atıyor gibiydi. Koridorun sonuna ulaştığımda kocaman demir bir kapı ile karşı karşıya kaldım. Yine aynı rüya ve yine aynı ürkütücü kapı. Bu kez rüya olduğunu anlamamış olmam gerçekten garipti.

Ne yapacağımı bilmez bir halde birkaç dakika bekledim. Girmeli miydim? İzlediğim filmler geldi aklıma birden, burukça gülümsedim. Neden bela sinyallerini verirken oradan hızla uzaklaşmadıklarını düşünürdüm hep. Lakin her seferinde o binaya giriyordum.

"Neler oluyor? Artık bitsin bu kabus!" Kapıyı elimle ittiğimde, kapı kendiliğinden açıldı ve etrafın sisle kaplı olduğu bir yere geçiş yaptım. Üçüncü kez aynı şeyi yaşamak epey canımı sıkmıştı.

İçimde dehşet bir korku olmasına rağmen yürümeye devam ettim. Az ileride, üç katlı ve oldukça ürkütücü bir görüntüsü olan o malikane yine tüm gizemiyle karşımda duruyordu. Etrafı, duvarları uzun sarmaşıklar ile sarılmıştı. Sanki sarmaşıklar binayı yutmak istercesine sarılmaya devam ediyordu. Duvarlarını kaplayan yosun mide bulandırıcı bir görüntü sunuyordu.

Binaya bakarken biri yanımdan hızla geçti ve binaya doğru koştu. Can'dı. Onu karanlıkta olsa tanımıştım. Peşinden koşmak istedim ama ayaklarımda hissettiğim engel buna izin vermedi çünkü ayaklarım yere zincir ile bağlanmıştı.

Bu rüyanın diğer ikisinden tek farkı vardı: Bu kez rüyamda yalnız değildim. Can da rüyamın içindeydi. Bunun bir anlamı olmalıydı mutlaka. Ayaklarıma bulaşan çamur yavaş yavaş bacaklarıma doğru yükselmeye başlayınca kocaman bir çığlık attım. Ama tek duyduğum kendi çığlığımın yankısı olmuştu.

Kötü kokulu balçık, bacaklarımdan yukarıya doğru çıkarken eteğimin tamamen içine girdiğini hissediyordum.
Bacaklarım korkuyla titrerken çamurun doğrudan içime girmeye çalıştığını fark ettim. Avazım çıktığı kadar bağırdım.

MÜRİT Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ