Gözlerimi kocaman açarak gelen mesajını defalarca okudum. Resmen onunla bir bütün olmak istediğimi dile getirmemi hatta kalıcı bir şekilde yazarak ona göndermemi istiyordu. Yanaklarımın şu anda kıpkırmızı kesildiğine emindim. Bakışlarım işine dikkatini veren anneme ve bana sırtı dönük oturan babama kaydığında rahat bir nefes aldım. Çok şükür ki Asrın da dahil hiç kimsenin odağı değildim.

"Abla hasta mı oldun? Yüzün neden pembe oldu?"
Asaf.. Benim ellerimle büyüttüğüm, pamuklara sardığım biricik miniğim. Yememiş, içmemiş ve gün daha yeni başlamışken beni yine rezil etmeyi başarmıştı. Gözlerim kocaman açılırken bakışlarım önce Asrın'a daha sonra ise babama kaydı. Ahh, çok güzeldi ki şimdi herkes bana bakıyordu. "Kızarmadım ki ablacım. Güneş yüzüme vuruyor belkide ondandır."

Dudaklarını büzerek ikna olmuş gibi başını hafifçe salladı ve önündeki arabalarına geri döndü ancak Asrın'ın, annemin ve babamın bakışları hâlâ üzerimdeydi. "Kızım, sen iyi misin?" Başımı hızlı hızlı sallayarak onayladım. "İyiyim babam, sıcaktan biraz bunaldım. Güneş biraz yüzüme vuruyordu, ondan sanırım."

Asrın dudaklarını birbirine bastırarak başını önüne eğdi. Gülmemek için kendisini zor tutuyor olmalıydı çünkü gerili halde duran çenesinden ve çok az da olsa titreyen göğüsünden bunu anlayabiliyordum. Babam ona doğru yavaşça çevrildiğinde yüzündeki gülümseme hızlıca silindi ve yerini dümdüz bir ifadeye bıraktı. Annem bütün olaya tanıklık ettiği için gülüyor ve ara sıra bana kısa kısa bakışlar atıyordu. Telefonuma uzanarak mesaj kutucuğuna tıkladım. Bunun altında tabii ki de kalmayacaktım.

Birtanem
• Kelimenin içeriğini, ne amaçla kullandığımı gayet iyi bildiğinizi biliyorum, Yüzbaşım.

Onun mesajı okumasını bekledikten sonra okuduğuna emin oldum ve yavaşça yerimden doğruldum. Adem elması ağırca kavislendi fakat bu çok sıradan bir hareket gibi dursa da fazlasıyla etkileyiciydi. Yerinde hafifçe kıpırdanarak babamdan birkaç cümle ile izin istedi ve gözlerini bana değdirerek büyük adımları ile bahçe kapısından içeriye girdi. Saniyesinde art arda mesaj seslerim avuç içimdeki telefondan bahçeye yayıldı ve attığım adımlarımı durdurmamı sağladı.

Birtanem
• Tam şu anda.
• Sana edepsizleşmek istiyorum ancak gitmemiz gereken bir yer var ve henüz evimize geçmedik.
• Ben sabırlı bir adamım meleğim, seni beklerim.

Dilim damağım kurudu. Birkaç kez yutkunma ihtiyacı hissettim. Elim ayağım buz kesmişti. Heyecanlanmıştım. Bahçe kapısından solana doğru ilerleyen ayaklarım heyecandan karıncalanmaya başlamıştı. Asaf koşarak bacağıma yapışırken duraklamış ve bana bir şeyler söyleyerek elimden salona doğru çekelemeye başlamıştı. Az önce söylediklerini tekrar ederek duran aklımı çalıştıramaya, duyduklarımı algılamaya çalışmıştım.
"Abim dondurma yemeye gideceğimizi söyledi ya abla, hadi hemen ayakkabılarımızı giyelim."

Asrın bize mi seslenmişti? Ne zaman?
Aklımı başımdan alıp bir köşede şapşallaşmamı izliyordu. Bozuntuya vermeden başımı hafifçe salladım. "Tamam ablacım, gel giyelim." Birlikte salona oradan da antreye ilerledik ve ayakkabılarımızı giyerek yakışıklı devimizi daha fazla bekletmemek için hızlıca dışarıya çıktık. Asrın tam da tahmin ettiğim gibi bizi arabada bekliyordu. Hatta arabasının camını indirmiş, daha önce hiç görmediğim güneş gözlüğünü takmış ve yüzündeki mükemmel gülümsemesiyle onda daha önce hiç görmediğim bir ifadeyle bizi izliyordu. Bu ifade yeniydi. Mutlu görünüyordu.

SARFINAZAR ~İçimdeki Yıldırım~Where stories live. Discover now