Söylemekten de düşünmekten de yorulmuştum ancak onun mükemmel bir kalbi vardı. "Sen çok güzel bir adamsın." Dudaklarımı çenesine bastırıp kollarımı boynuna dolayarak tekrar üzerime uzanmasını sağladığım. Uykusu tamamen açılmadığı için hiç itiraz etmeden aynı pozisyonunu aldı. "Uyu birtanem. Uyanınca konuşuruz." Kollarını belime sararak bedenimi sıkıca kavradı. Dudaklarımı saçlarının arasında bastırırken boğuk, pürüzlü sesi ile, "Uyandığımda.. Asaf ile seni dondurma yemeye götüreceğim." diye mırıldandı. Onu onaylar tarzda çıkardığım mırıltılarımdan sonra nefesleri yavaş yavaş düzene girdi ve saniyeler içinde tekrar derin bir uykuya daldı.

Asrın uyandığında saat 09.00'du. Üstelik alarm kurmamamıza rağmen kendi isteği ile bu saatte kalkmıştı. Ben giyinirken yatağımızı düzeltmiş ve hızlıca üzerini değiştirmişti. Dün geceki bebek konuşmamız yarım kalmıştı ve Asrın bu konuşmamızı tamamlamak için eve dönmemiz gerektiğini söylemişti. O böyle söylediğinde bedenim karıncalanmış ve ister istemez ona sokulma ihtiyacı hissetmiştim. Konuşmanın nereye bağlanacağı zaten ikimizin de bildiği aşikârdı.

Kahvaltımızı yapar yapmaz havanın güzel olduğunu görüp bahçeye çıkmış ve çaylarımızı burada içmeye karar vermiştik. Şimdi ise annem yine formunda olan ve bahçede oradan oraya koşuşturan Asaf'ıma uyarıcı bir tonda sesleniyor, Asaf sanki kimse ona seslenmiyormuş gibi geniş masanın ve salıncağın etrafına koşuşturmaya devam ediyordu. "Oğlum, koşma artık bu kaçıncı tişört değiştirişin." Asrın ise babam ile birlikte tavla oynuyor ve sanki üzerinde sensör varmış gibi her gözlerimin odağı oluşunda bakışlarını üzerime çeviriyordu. Bu bir tesadüf olamayacak kadar çok tekrarlanmıştı.

"Oğlum, tamam artık, vAllahi beni yensen daha az canım yanar. Bunca eldir bilerek yeniliyorsun resmen. Kapım da yok zaten, kırsana şu taşlarımı." Babamın isyankâr sesiyle annem ile birlikte bakışlarımızı o tarafa çevirirken Asrın'ın mahçup bir ifadeyle başını önüne eğişini izledim. Babamı oyunda bile saygısından dolayı yenmiyordu. Şimdi kalkıp onu kolundan yakaladığım gibi odamıza çekmek istemem normal miydi?

"Estağfurullah, siz çok iyi oynuyorsunuz."
İnkar edişi bile ayrı tatlıydı. Elimi masanın üzerindeki telefonuma atarak mesaj bölümüne girdiğimde birkaç saniye yazacağım doğru cümleyi aradım. Onu biraz hareketlendirsem hiçte fena olmazdı.

Birtanem
• O kadar tatlısın ki.

Gözlerim hızlıca üzerine çevrilirken dudaklarının hafifçe kıvrılışına şahit oldum. Bu gülümseme herkesin göremeyeceği kadar küçük, hatta çok minik bir gülümsemeydi. Gamzesi varla yok arası belirginleşiyor fakat saniyeler içinde kayboluyordu. Gülümsemesi kaybolmadan önce onun her zaman bana yaptığı gibi sessizce başımı telefonuma eğerek minik bir hamle yaptım.

• Şu an seni.. sevmek istiyorum.

Elindeki zarlar mesajı okudu an düşerek yerdeki fayansa çarptığında babamın, "Hayırdır inşAllah oğlum, kötü bir haber mi aldın?" diye seslenişini ve Asrın'ın sertçe yutkunuşunu duymuştum. Annem önündeki ıspanakları dikkatlice ayıklarken onun da bakışları kısa bir süreliğine Asrın'a çevrilmişti. "Yok, hayır. Güzel bir haber.. Beklediğim bir haber." Gözlerimi kırpıştırarak aniden benimle göz göze gelen devime gözlerimi kocaman açarak baktım. Yerdeki zarları alıp babama uzattığında parmakları hızlıca tuşların üzerinde gezinmeye başlamış ve bakışmamızı o an itibariyle kısa süreliğine kesmişti.

Birtanem
• Sevmek.. Bu kelime geniş bir yelpazeye sahip, benim için kelimenin içeriğini biraz açabilir misin güzelim?

SARFINAZAR ~İçimdeki Yıldırım~Место, где живут истории. Откройте их для себя