6|aradığın intikam benim ellerimde.

59 7 19
                                    

"Civarda fazla insan yemeği yok, ancak bununla karnını doyurabilirsin." Hendery iki saatin sonucunda tekrar odaya girmişti, lakin bu sefer elinde bir tepsi ve içinde çok da lezzetli olmadığı görünüşünden belli olan bir kase çorba, biraz da ekmek vardı. Tepsiyi onun ellerine verdi, kendisi geçip odanın diğer ucunda bulunan sandalyeye oturdu, bedeni rahat değildi, yemeğin kokusu midesini bulandırıyordu. Ağır nefeslerinin arasında bir şeyler söylemek istedi, onun zihnini okumaya çalışsa da bunu yapamamış, sonucunda aralarındaki sessizlik sadece Dejun'un kaşık sesleri olmuştu. O tatsız çorbayı büyük bir iştahla yerken keyifli görünüyordu, solgun yüzünün rengi biraz olsun yerine gelmiş gibiydi. "O kadar lezzetli mi gerçekten? Hayatında yediğin en güzel yemekmiş gibi bir iştahın var." Dejun sadece durdu, sırtını dikleştirdi ve ona baktı, elindeki kaşığı tepsiye bırakmıştı.

"İştah değil bu, özlem. Temel ihtiyaçlardan uzun süre mahrum kalırsan bulduğun anda içinde kabaran özlemi geçirmek için uğraşırsın. Gerçi, ne diyorum ki? Vampirin biri beni ne kadar anlayabilir?" Dejun açıklama yaptığı için kendisine inanamıyordu sanki, onun bir vampir olduğunu biliyordu, yüzüne baktığında asla anlayamasa bile dişlerini boğazına geçirdiğinde hissettiği o acı hâlâ taptazeydi. Xiao Dejun vampirlerin sadece güzel bir surete bürünmüş kan emici ve kibirli yaratıklar olduğunu sanıyordu, ona öğretilen buydu. Hendery bunun yankılanışını duydu onun zihninde, vampirleri anlamaması dışında, anlaması için düzgün bir şans dahi verilmemişti. Sağ bacağını diğerinin üzerine attı, sandalyede oturduğu yerde biraz kaydı ve ellerini birleştirdi, başparmaklarını izlerken yüzünde minik bir gülümseme vardı, nitekim karanlık güzünden görünmüyordu. "Özlem olabilir belki de." Ağzının içinde geveledi, Dejun'un onu duyup duymadığından emin bile değildi. Tek bildiği hissedebildiğiydi; bu özlem veya her ne ise atmayan kalbinin oralarda bir yerlerde o duyguyu besleyip büyütmüştü.

"Beni alıkoyduğun öğrenilirse insanlar ve vampirler arasında başka bir savaş başlatabilirsin, umarım farkındasındır." Dejun yemeğini bitirdikten sonra öylesine söyledi, onun da bunu bildiğini biliyordu ancak nedenini bilmiyordu. Sonuç olarak Xiao Dejun onun aksine kimsenin zihnini okuyamıyordu, anlaması için cevap alması gerekmekteydi. "Belki de savaş başlatmaya çalışıyorumdur, bilemezsin."

"Savaş çıkartmayı çok istiyorsan biraz yanlış birini kaçırmış olabilirsin, kardeşimi kaçırsan daha erken olabilirdi mesela. Muhtemelen bir haftadan önce kaybolduğumu bile fark etmezler çünkü." Dejun arkasına yaslandı, dizlerine bıraktığı tepsiyi kaldırmaya çalışmış olmasına rağmen bileklerinde hiç güç hissedemiyordu, içi bir tuhaftı sanki. Odanın soğukluğundan mıdır bilemiyordu ancak üşüyordu. "Ettiler, avcı. Ettiler ancak hiçbir şey yapmıyorlar." Wisteria'nın konağına bir göz atmaya gittiğinde aile başının telaşlı olduğunu görmüştü, bir de genç bir avcı silahlarını kuşanmış bir halde karşısında duruyordu. Gitmek istediği belliydi, zihninin içindeki fırtınayı duymak insanlar için bile mümkündü. Lakin kimse hiçbir şey yapmadı, ailede kılını dahi kıpırdatan yoktu. Hendery bu hâle gülmeden edememişti, insanların yalancı ilişkilerine şahit olmak her zaman eğlenmesini sağlardı.

"Olabilir." Olabilirdi, evet, fark etmiş olabilirlerdi. Dejun içten içe fark edip hiçbir şey yapmayacaklarını biliyordu doğrusu. O gerçek bir avcı değildi, bir avcının ruhunu taşımıyordu, şimdiye de ailesinin evinde sırf orada doğduğu için yaşamaya devam etmişti ancak ayrılacakları zamanın geleceğini biliyordu. Avcılar da farkındaydı, ondan hiç umutları yoktu, Dejun'u hiçbir zaman onlardan biri olarak saymamışlardı ve herhangi bir vampirin elinde ölüp gitmesinin hiçbiri için önemi yoktu.

Wisteria'nın soylu kanının ziyan olması dışında önemsenilecek bir şey yoktu.

"Yine de hayal kırıklığına uğramamış gibisin?" Vampir yüzünde oldukça alaycı bir gülüşle, başını yana yatırarak konuştu, gözleri yeşilin en güzel tonunda parıl parıl parlıyordu, karanlıktaki belli belirsiz görüntüsü dehşet vericiydi fakat bir yandan oldukça güzel görünüyordu. Evet, onun korkutucu bir güzelliği vardı, insanı iliklerine kadar titretebilmesinin yanı sıra gözlerini üzerinden alamayacak kadar da büyülüyordu. "Sana aile ilişkilerimin ne kadar güçlü olduğu hakkında gösteriş yapabilecek durumda değilim. Ne de olsa insanlar... Onlara güven olmuyor." Biliyordu, ailesinin onun için kılını kıpırdatmayacağını, hatta başlarından gittiği ve bir yerlerde öldüğü için sevineceğini biliyordu, yine de içinde sevimsiz bir hüzün vardı. Kardeşini, arkadaşlarını ve anne babasını düşündüğü vakit işlerin böyle sonuçlanması yüreğine dert olmuyor değildi. Xiao Dejun hayatında yapmak istediği her şeyi yitirmişti o an, biliyordu, bir vampirin eline düştüğünde sonunun er ya da geç kanlı bir ölüm olacağının farkındaydı. Geleceğe dair hayalleri ve kurtuluş fikirlerinin altında sadece vazgeçmişlik vardı şimdi.

"Bunu bir insandan duymak şaşırtıcı." Hendery ayağa kalktı ve topuklarına basa basa Dejun'a doğru ilerledi, yatağın önünde durdu ve ona yukarıdan baktı ancak avcının başını kaldırıp da güzel yüzünü görünüre çıkarmaya çok niyeti yok gibiydi. Başı hâlâ eğikti, Hendery zihninin içine ağır bir üzüntünün aktığını hissediyordu, sonuç olarak Xiao Dejun bir insandı, hata ettiğini bile bile güveniyor, seviyordu, sonrasının yine hayal kırıklığı olacağını bile bile umut ediyordu.

Bir insan olmak birkaç parça üzüntü ve hayal kırıklığından başka ne ediyordu sanki?

"Normalde birbirlerine tamamen bağlı olduklarını, ilişkilerinin sarsılmaz olduğunu falan söylerler." Ellerini siyah kumaş pantolonunun ceplerine soktu, omuzlarına atmış olduğu siyah kaşe palto ile oldukça şık görünüyordu. Dejun nihayet başını kaldırıp onu şöyle bir süzdüğünde gülmüştü, insanları etkilemenin her daim bu kadar kolay oluşu hoşuna gidiyor, bir yandan da hayal kırıklığı yaratıyordu. "Hayır, buna inanacak kadar toy olduğuna inanmayı reddediyorum."

"Haklısın, buna inanacak kadar toy değilim." Paltosunu omuzlarından aldı ve kolunda katladı, sonrasında karşısındaki insanın içten içe titrediğini fark etti, muhtemelen önceki sefer kanını biraz fazla içmişti ve bu yüzden kansızlık çekiyordu. Üşümesinin sebebi yine kendisiydi, bunu bildiği için paltosunu onun omuzlarına atmıştı. Bir vampir olarak soğuk bir yaratıktı, üşüme veya sıcaklama hissi yoktu. "Yine de insanlarda sevdiğim bir şey varsa o da intikam arzularıdır. Ve sen de, avcı, intikam istiyorsun, bunu gözlerinde görebiliyorum."

Dejun başını iyice kaldırıp onun yemyeşil gözlerine baktı, yüzünde sinir bozucu bir sırıtış veya ona benzer hiçbir şey yoktu, sadece beklentiyle bakıyordu. Dejun onun kalbinde yanan intikam ateşini görebildiğini biliyordu ve şimdi inkar etmeye çalışsa bile bunu fark edeceğini de biliyordu. Bunun yerine derin bir nefes aldı, ilk önce yutkundu, sonra gözlerini kaçırdı. En sonunda içinde vampirin gözlerine bir kez daha bakmak için gerekli olan cesareti bulmuştu. "İstiyorum. Peki ya sen, vampir, bu konuda neden bu kadar beklentili görünüyorsun?"

"Çünkü ben sana istediğin intikamı verebilecek biriyim Xiao Dejun. İstersen ailendeki herkesi öldürebilir veya onlara senin çektiğin tarzda bir acı yaşatabilirsin, herkesten üstte olabilirsin, tamamen serbest kalıp özgür olabilirsin. Ben sana bütün bunları sağlayabilirim."

"Ve avcılar olmazsa vampirler ve insanlar arasında kimse olmaz, bu sayede insanları dilediğiniz gibi öldürebilirsiniz, öyle mi?" Dejun kaşlarını çatıp gözlerini kıstı, vampirin istediği şeyi anlıyor gibi görünüyordu, zaten Hendery de bunun üzerine sadece gülümsemişti. "Belki. Belki öyledir."

~~~
Selamlar

Naber

Bir süredir yoktum o yüzden telafi olsun diye iki bölüm atıyorum, bir de fic hakkındaki düşüncelerinizi duymak istiyorum doğrusu

Nasıl gidiyoruz

DisimmureWhere stories live. Discover now