❁13❁

39 5 3
                                    

Dördüncü Çağ 2148, Ağustos
Gizli Vadi

Wonwoo gerginliğini yok etmeye çalışarak hafifçe yumruklarını sıktı ve sonra boyanmamış ve oymalarla süslü ahşap kapıyı hafifçe çaldı.

"Kim o?" dedi odanın sahibi olan fazlasıyla tanıdık kişi.

"Benim, Hasun. Wonwoo." dedi Wonwoo sesi ona ihanet ettiğinde yüzünü buruşturarak.

"Oh, gel baba." dedi içeriden Gizli Vadi'nin lordu ve Wonwoo içeriye girdi.

"Bir sorun mu var?" dedi Hasun manevi babasına endişeyle.

"Hayır. Hayır. Bir sorun yok. Sadece konuşmaya geldim." dedi Wonwoo ona hemen.

"Ne hakkında baba?" dedi Hasun gri gözlerinde açık bir şaşkınlık ile.

"Meşgul müydün?" dedi Wonwoo sert kaslar ile Hasun'un çalışma masasının önündeki sandalyelerden birine otururken.

"Hayır. Değildim. Sadece Lianbei'nin ülkesinden gelen bir haberi okuyordum." dedi Hasun ve masasının arkasından kalkıp Wonwoo'nun karşısına geçerken.

"Orman Diyarı nasıl? Bir sorun mu var?" dedi Wonwoo Hasun'a

"Troller son zamanlarda onlara karşı daha planlı olmaya başlamışlar ve bu Lianbei'yi endişelendiriyor. Dürüstçe bu duruma ben de endişelendim. Akıllarını kullanamayan varlıklar ne zamandan beri planlı hareket edebiliyor?" dedi Hasun neler olduğunu düşünerek endişeyle.

"Bu makul bir endişe sebebi." dedi Wonwoo düşünceler içinde. Minghao nasıldı?

"Sen ne diyeceksin, baba?" dedi Hasun onun düşünceli yüzüne bakarak.

"Ben... sana bir şeyi açıklamalıyım." dedi Wonwoo bir an daha önce planladığı tüm açıklamaları unutup.

"Oh, sonunda bana şu aşkını anlatacak mısın yani? Neredeyse yüz yıl oldu. Şükürler olsun." dedi Hasun bir anda neşe ile.

Wonwoo ona kocaman açılmış gözleriyle baktı.

Hasun "Ee, kim bu şanslı kişi?" dediği zaman Wonwoo onu karanlık perileri eli altında toplayan bir yarı peri olarak değil yıllar önce kendi elinin olduğu katliamdan kurtarıp büyüttüğü çocuğu hissetti.

"O Or-" diye başlayan Wonwoo Hasun tarafından kesilmişti.

"Orman Diyarı'ndan olduğunu biliyorum. Ne zaman oradan birileri gelecek olsa aşırı neşeli oluyorsun," dedi Hasun ona bunu boşver dercesine. "Onun adı ne? Kim o?"

"Minghao." dedi Wonwoo hemen.

"Huh?" dedi Hasun ona şaşkınca bakarken.

"Sevgilim, Minghao. Prens Minghao." dedi Wonwoo.

Hasun bir süre şaşkınca baktı ve sonra yüzü neşe ile doldu.

"Sonunda aşkını bulabildiğine sevindim." dedi Hasun ve bu sefer şaşkınca bakan kişi Wonwoo'ydu.

"Onun aşkım olduğundan nasıl emin olabiliyorsun?" dedi Wonwoo şaşkınca. Aşkını bu kadar belli ediyor olamazdı, değil mi?

"Az önce hiçbir kısıtlama altında olmadan adını söyledin. Ve şunu söyleyebilirim, gözlerin sevgi ile parladı." dedi Hasun ona gülümseyerek.

"Oh..." dedi Wonwoo durumunun bu kadar açık olduğunu duyunca şaşkınlık içinde.

"Bana kızgın mısın peki?" dedi Wonwoo istemsizce.

"Bir konuda, evet. Benim niye bundan daha önce haberim olmadı?" dedi Hasun gerçek ailesinden daha çok tanıdığı adama.

"Nasıl tepki vereceğini bilemedim. Daha önce Mingyu anladı ve beni sıkıştırıp durdu," dedi Wonwoo Mingyu'dan aldığı yarı uyarı dolu alayları hatırlayarak. "Ve biliyorsun. Ben bir akraba katiliyim. O ise dünyada bulunan en iyi kişiliklerinden birine sahip olan, bazen kaba olması önemli değil, onurlu bir prens."

Canticum || WonHaoNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ