❁9❁

40 7 59
                                    

Yavaşça diğer periler ile ormanın dağlarını tırmanırken Minghao büyük bir hevesle Wonwoo ile konuşmaya başladı. Çok mutluydu.

"Dünyanın bu kısmında şarkı ile dans eden ilk kişiler olan ataları burada görebiliriz." dedi Minghao heyecan ile.

"Buraya ilk geldiğimde görmüştüm. Essiz bir parlaklıkları vardı." dedi Wonwoo ona.

"Şimdi daha parlaklar. Çünkü ormanda daha fazla iyi ruh bedeninden ayrıldı," dedi Minghao üzgün bir gülümseme ile. "Atalarımız ölümde bile bize ruhlarının ışıkları ile rehberlik etmeyi seçiyorlar. Doğu'da kutsal topraklara hiç gidecek miyim bilmiyorum. Bana ormandan ayrılmak imkansız geliyor."

"Hayatta, ölümde ve hatırada akraba..." diye sesli bir şekilde düşündü Wonwoo. Zihninde kardeşlerinin yüzleri ve her birinin başka bir çarpıcı noktası olan ve birbirini tamamlayan şarkıları patlak vermişti. Yolculuğun bu kısmının ona huzur vereceği hiç aklına gelmemişti ama işte oluyordu. Aslında onun farkında olmadığı başka bir huzur verecek bir olay daha oluyordu. Ama işte, o farkında değildi.

"Hafızadan daha fazlası. Işık var. Ruhumuzdaki ışık sonsuzdur." dedi Minghao ona.

"Anlıyorum." dedi Wonwoo orman perisinin ona ifşa ettiği mucizeye minnettar bir şekilde.

Minghao ona gülümsedi.

Bir süre sonra tırmandıkları dağın diğer tarafında aşağıya indiler.

Wonwoo etraftaki perilerin varlığını hissetti ama onları göremedi. Bu esnada onlarla gelen perilerden birisi üstündeki savaş teçhizatını almayı teklif etti ve Wonwoo Minghao'nun çoktan teçhizatından kurtulduğunu görünce teşekkür ederek teçhizatını verdi ama yine de adeti olan bir şekilde teçhizatının nereye konulduğunu izledikten sonra tatmin olup önüne döndü.

Bir süre sonra çevrede gördükleri ilk perilere anında koşan bir Minghao'ya sahiptiler.

Bir adam ve kadının çevresinde toplanmış on kadar peri vardı. Ve Minghao direkt olarak ortadaki adama ve kadına koşunda Wonwoo onların Minghao'nun annesinin ebeveynleri olduğu sonucuna ulaştı.

Kucaklama bitince grup ve Minghao ona doğru geldi. Minghao kocaman bir gülümseme taşıyordu.

"Gizli vadimize hoşgeldin Ateş Ruhu'nun oğlu. Ben Batı'daki koruyucu Hyunki." dedi adam kendini tanıtarak.

"Ve ben de bu gizli vadinin bekçisi Heajung'um." dedi güzelligi Minghao'nun güzelliğine benzer olan kadın.

Wonwoo uyanan ikinci grup olan ve kendi grubu olan ikinci klanın geleneklerini hemen tanıdı ama en son beklediği bu zamanda çok az kişi tarafından hâlâ hatırlanan ikinci klanın resmi selamlaması ile karşılanmaktı. Ve Wonwoo bu geleneği elbette çok iyi biliyordu çünkü babası çok koruyucuydu.

"Yıllar sonra burada evini aramana sevindik." dedi Hyunki.

Wonwoo ona anlayamayarak baktı.

"Çok nadiren bizim uyanışımızdan sonra doğan kişiler ile ilişki kurarız. Bu yüzden üçüncü çağda olan olaylar bizim için çok yeni." dedi Heajung.

Wonwoo sözlerin demek istediğini anladığında umutla pek dikkat etmediği göle baktı. Ve sonra yüzü sakin olsa da gözlerinde büyük bir parlaklıkla onlara baktı.

"Dilerseniz göle girebilirsiniz." dedi ona nazikçe Heajung gözündeki parıltılara karşılık olarak.

"Teşekkür ederim." dedi Wonwoo ve onların yanından Minghao ile ayrıldı.

Göl kenarında yürürken Minghao yine Wonwoo'ya rehberlik etti ve onu etrafta çok az kişinin olduğu bir kenara getirdi.

Ve Wonwoo hızlıca üstündekileri çıkarıp göle girdi.

Nehrin aksine göle girmek için çok hevesliydi.

"Rahatça yüz. Su seni rahatlatır." dedi Minghao ona.

"Yapacağım." dedi Wonwoo ve derin bir nefes alıp gölün tabanına doğru indi.

Parlak yeşil yosunlar ve bazı minik su canlılarına baktı.

Suda kesinlikle rahatlatıcı bir şeyler vardı.

Bu sayede Wonwoo uzunca bir süre suda kaldı. Bir süre sonra kıyıya baktığında Minghao'nun bıraktığı yerde yiyeceklerle oturduğunu gördü. Yiyecekleri görünce açlığını hatırlatan midesini dinleyip kıyıya yüzdü ve sonra yavaşça yürüyerek sudan çıktı.

"Hyokyung'un senin gibi sudan çıktığını hayal edebiliyorum." dedi Minghao Wonwoo'nun vücudunu açıkça incelerken.

Wonwoo bunu dedesi ve kardeşleriyle paylaşamayacağını farkettiği için üzüldü.

"Hasun ve Iseul bu gölü bilmiyor mu?" dedi Wonwoo kıyafetlerini gevşek bir şekilde giyerken.

"Evlatlık oğlun ve kuzenin mi? Gölün varlığını, evet biliyorlar ama kökenini, hayır," dedi Minghao. "Ormanla ilgilenmiyorlar. Bizi yok saymak daha kolay."

"Karanlık perilerin kibri." dedi Wonwoo ona.

"Evet." dedi Minghao ona.

"Gel, ziyaretimizi kaçıracaksın." dedi Minghao bir süre süren sessizlikten sonra.

Wonwoo ona güldü ve yanına oturup yemeği yedi.

Yemeklerini sessizce yedikten ve geriye kalan artıkları topladıktan sonra Minghao ve Wonwoo yan yana oturup göle bakmaya başladılar.

"Bu gölün cidden ilk doğanlarımızı karşılayan göl olduğuna inanmakta başta biraz zorlandım. Ama evet, bu göl o göl. Sonsuzluğunu hissedebiliyorum." dedi Wonwoo ona.

"Evet." dedi Minghao. Şarkısını açığa çıkartarak. Bir süre sonra yine Wonwoo'nun şarkısı ile karıştı.

"Biliyor musun? Çoğu zaman aşırı cesur davranıyorsun." dedi Wonwoo ona.

"Şikayetin var mı?" dedi Minghao ona gülerken.

"Bazen." dedi Wonwoo.

Minghao biraz Wonwoo'ya eğildi ve dudaklarını dudaklarına bastırdı ve sonra hafifçe geri çekildi.

"Şu anda şikâyetçi misin?" dedi Minghao ona nefesini dudaklarına üflerken. İçinde ise kendine çığlıklar atıyordu: AAAAAAAAA! BEN ONU ÖPTÜM! BEN ONU ÖPTÜM! AAAAAAAAAAA! Nasıl yaptım bunu?! Şu anda yanaklarım yanıyor!

"Bence kontrol etmeliyiz." dedi Wonwoo Minghao'yu keskin bir hareketle çekip öpmeye başlarken.

Minghao ıçindeki fırtınalara rağmen dışında sadece öpücükte gülümsedi ve nefesi kesilince geri çekilip "Burada az gizlilik var." dedi Wonwoo'ya daha öncelerde söylediği şeye gönderme yaparken. Bu esnada kendi utancını da gizleme çabası içindeydi.

"Galiba şu anda umrumda değil." dedi Wonwoo ona hafif bir sinirle onun dudaklarını yine dudaklarına çekerken.

Minghao yine konuşmak için geri çekilecekken Wonwoo onu durdurdu.

Çok konuştuğunu düşünüyorum. diye fısıldadı Wonwoo Minghao'nun zihnine. Gerçi duyduğundan emin değildi. Ta ki Minghao intikam alırmışcasına dudağına dişlerini geçirene kadar.

Birden ağaçlar arasından bir keman sesi duyulduğunda Minghao anında geri çekildi.

"Gel, ziyafet başlıyor." dedi Minghao aceleyle kalkıp Wonwoo'yu adeti olduğu üzere çekiştirerek.

Minghao Wonwoo'yu çekiştirirken Wonwoo sadece homurdandı ama ziyafet alanında akrabaları ile mutlu bir şekilde oturdu. Sonrasında ziyafet bittiğinde Minghao ile daha önce göl kenarında oturdukları yere gitti. Ve sonra Minghao'nun alaylarına dayanamayan Wonwoo onu susturmanın tek yolunu kullanarak onu öptü.

______________

Yazar tıkanması ile ressam tıkanmasını aynı anda yaşıyorum... bu bir kabus olmalı...

Canticum || WonHaoWhere stories live. Discover now