❁5❁

62 7 48
                                    

"Baba, Wonwoo'nun bahsettiği yemin neydi?" dedi Minghao merak ile az sayıda olan ihtiyaç duyma ihtimali olan eşyalarını toparlarken.

"İkinci Akraba Kıyımı'nda deden kralımıza bir yemin etmişti: kaybolan ikiz oğullarını bulacaktı." dedi Lianbei onun toparlanmasını izlerken yatağında oturuyordu.

"Peki bu yemin neden bu kadar ağır?" dedi Minghao anlayamayarak.

"Tüm ailemizi kapsıyordu. O bizim yeminimizdi." dedi Lianbei.

"Aile derken parlak perilerin bizim ailemiz dediği şeyden bahsediyosun?" dedi Minghao kaşlarını çatıp. Bir anda ona dönerek.

"Tümüyle orman perisi gibisin. Arada ailemizle ilgili şeyleri benimsemediğini unutuyorum." dedi Lianbei minik bir hüzünle.

"Olayı anlatacak mısın?" dedi Minghao merakla yanına, yatağına, oturtarak.

"Şimdiye kadar hiç bilmeye ihtiyacın olmadığı için anlatmamıştım. Ama şimdi anlatacağım. İkinci Akraba Kıyımı'nda ikizler Dongmyeong ve Dongjun öldüğünü veya kaybolduğunu, sen ne dersen artık, ve kız kardeşlerinin kaçtığını biliyorsun. Annem ikizlere ve kız kardeşlerine bakıyordu ve babam da onları koruyordu. Ama bir an babamdan ayrıldılar ve sonra ikizler, Wonwoo'nun bir küçük kardeşinin adamları o esnada ölen liderlerinin sözde intikamını almak için onları ormanda tek başlarına bıraktılar. Deden onları bulacağına dair kraliçeye yemin etti ve kıyımdan kurtulunca Wonwoo'nun ağabeyi ile ikizleri aramaya başladı. Ama asla bulamadı." dedi Lianbei üzgünce.

Minghao olayın bu kadar sert olmasına şaşırarak kalakaldı.

"Halkımızın birbirini öldürmesini izlemek görmek çok acı vericiydi, Hao. Hiç böyle bir şeyin olabileceğine inanmamıştım. Ancak gözlerimle gördüğümde bile inanmakta zırhlanmıştım." dedi Lianbei düşünceler içinde.

"Yani Wonwoo bu yemini sonlandırmak istiyor." dedi Minghao.

"Evet. O da pişman. İkizlerin kız kardeşleri Üçüncü Akraba Kıyımı'nda da kaçınca belki de pişmanlığı yüzünden onun ikiz oğullarını evlat edindi." dedi Lianbei mantıklı bir şekilde.

"Olabilir. Ama çocukları ormana bırakmalarını o istemedi?" dedi Minghao.

"İstemedi, evet. Ama emin değilim. Burada Ateş Ruhu'nun oğullarından bahsediyoruz. Beyinlerinin işleyişlerini anlayabilmem imkansız." dedi Lianbei karamsar bir şekilde.

"Baba, o suçsuz çocukları öldürtecek biri değildir, eminim." dedi Minghao hemen kaşlarını çatıp.

"Evet, öyle birisi. Yani benim tanıdığım Wonwoo öyleydi. Şu andaki Wonwoo'yu tanımıyorum. Veya o anki Wonwoo'yu da tanımıyordum." dedi Lianbei oğluna hafifçe gülümseyip.

"Ben de onu tanımıyorum. Ancak emin olduğum tek bir şey varsa o da onun şu anda o sadece kayıp bir ruh. Yardıma ihtiyacı var ve ben ona yardım edeceğim. Sen de ona elinden geldiğince yardım ediyorsun, gördüm. Beni onunla gönderme kararı aldın. Bunun senin için çok zor olduğunu biliyorum." dedi Minghao nazikçe gülümseyip.

Lianbei bir an ona baktıktan sonra derin bir iç çekti.

"Rüyanda neleri görmüştün?" dedi Lianbei gayet iyi bilmesine rağmen  konuyu Minghao'nun yolculuğuna çevirip.

"İkiz kardeşler." dedi Minghao direkt olarak.

"Onlar Dongmyeong ve Dongju olmalı." dedi anlayışla Lianbai.

"Ve onlara benzeyen bir kadın." dedi Minghao ve Lianbai nefesini tuttu.

"Kraliçe! Yemin seni çağırdı. Bu yüzden Wonwoo seninle gitmek istedi." dedi Lianbai bir tür dehşet ifadesi ile.

Canticum || WonHaoDonde viven las historias. Descúbrelo ahora