27. Bölüm: "Dikenlerle Çevrilmiş Bir Aşk"

17.8K 1.9K 4.3K
                                    

Bazı okuyucularımın hiç yorum yapmadıklarını görüyorum, çok ayıp gerçekten... Bu ayıbı düzeltmek isterseniz bu bölüme bolca yorum yapabilirsiniz *kırık kalp emojisi*

Keyifli okumalar *Mariah'dan Sonsuz Kalpler*

———

Daireme girdiği anda burnum onun kullandığı maddenin kokusuyla sızladı. Jungkook buraya kafası yerindeyken gelmezdi, çok iyi tahmin ediyordum, kullandığı madde ona cesaret vermiş olmalıydı.

Beni süzmeye başladığında bedenim heyecandan ürperdi. Karnımda yüzlerce kelebek aynı anda kanat çırptı. Bu Jeon Jungkook'un bakışlarının "sıradan" bir etkisiydi.

Ona aşık olduğum gerçeğini inkâr edemiyordum, Jungkook bir büyücü değildi, ona beni etkilemesi için izin veriyordum. Ona kızgın olsam da bir yanım, "Beni etkile" diyerek onun karşısında çırpınıyordu.

Tekerlekli sandalyeme gözleri takıldı. Kaşları çatıldığında, "Neden tekerlekli sandalyedesin?" diye sordu.

Sorusuna cevap vermek yerine, "Burada olmaman gerekiyor," dedim. "İkimizi de zor durumda bırakma... Evine geri dön."

"Neden ayakta değilsin?" diye sordu ciddiyetle. "Yürüyor olman gerekiyordu. Seni bu halde görmeyi beklemiyordum."

Onun için döktüğüm onca gözyaşına rağmen, "Beni görmeyi bekleme," dedim. "Git! Çok değer verdiğin evine yalnız başına dön."

"Seni oraya geri götürmek istemiyorum zaten."

Boğazım düğümlendi. "Ciddiyim," dedim zorlukla. "Daha fazla üstüme gelme. Benimle konuşma. Sadece git."

"Gideceğim," dedi. Artık hiçbir umut olmadığını bana kanıtladı. "Ayağına ne olduğunu söyle, sonra gideceğim. Neden tekerlekli sandalyedesin?"

"Gideceğine söz ver," dedim. Ona yeniden sarılmak istediğim halde onu kovdum. Onu yeniden öpmek istediğim halde bu sefer def eden kişi ben oldum. İstemediğim her şey başıma geliyor, yapmaktan çekindiğim her söz dudaklarıma yapışıyordu. Hiç yaşamak istemediğim bir hayatı yaşamaya mahkûm edilmiştim. Jungkook da bu boktan hayatımın en acımasız gardiyanıydı. Çatık kaşlarıyla, "Söz veriyorum" dedi, hem de hiç utanmadan...

Kapıyı üzerimize kapattı. Dizlerinin üzerine çöktü. Bana aşağıdan bakarken iki eli ayak bileğimi buldu. Parmaklarıyla hafifçe bileğimi sıktı ve bıraktı. "Doktorunla bir sıkıntı mı yaşadın?" diye sordu. Jungkook kendinden önce çevresindeki insanları cezalandırırdı. Kimseyi incitmemesi için hemen söze girdim, "Yürüyemiyorum çünkü istemiyorum. Egzersiz yapmadım ve yaşamak istemediğim bir hayata adım atmak hiç içimden gelmedi."

"Fakat adım atmaya başlamalısın. Eğer başlamazsan..." Ayağa kalktığı anda sözü kesildi. Yere düşecek gibi oldu. Bedeni hafifçe sarsılmış, gözlerini de sımsıkı kapatmıştı. İki parmağıyla gözlerini ovuşturduktan sonra, "Eğer başlamazsan yeniden birlikte olacağımız o güne ulaşamazsın."

Dalga geçtiğini düşündüm. Bunca olaydan sonra kolayca karşıma geçip yeniden birlikte olmaktan bahsetmez zannettim. Çok yanılmıştım... Jeon Jungkook yine kendini düşünüyordu.

"O güne ulaşmak isteyen tek kişi sensin," dediğimde gözlerini hayretle kırpıştırdı. Onu daha fazla şok etmek için şöyle devam ettim, "Ben istemiyorum. Seninle yeniden birlikte olmak istemiyorum. Yürümek de istemiyorum, bu hayatı yaşamak da istemiyorum. Jungkook... Hâlâ anlamadın mı? Senin sunduğun hiçbir şeyi istemiyorum!"

Şok sonrasında bir süre sessiz kaldı. Nefes alabilmek için dudaklarını araladı ve göğsünü şişirdi ancak buradan bakıldığında bile görünmez eller tarafından boğulduğu belli oluyordu. O hissi biliyordum. Jungkook bana kötü davrandıkça her gün boğulmuştum.

Dört Mevsim | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin