Aralık 30
” Tanrı aşkına! Nasıl bu kadar budala olabiliyorsun? Küçük bir çocuk bile daha iyisini yazabilirdi. Şuna bak, rezalet durumda!” Adam, dün gece uykusunu zorlukla bastırarak hazırladığı dosyayı hışımla masasına fırlattı. Genç adam önüne fırlatılan dosyasına göz ucuyla bakıp ellerini masanın altında kavuşturarak başını utançla önüne eğdi. ”Üzgünüm efendim. Dün, gece yarısına kadar yoğun bir mesaiye kaldım. Bunu da zar zor yetiştirebildim. Gerçekten üzgünüm.” dedi genç adam. ” Üzgün olsan iyi edersin çünkü öğle molasından önce dosyayı hazırlayıp masama koyamazsan buradaki ömrün pek uzun olmayacak!” adam koca cüsessiyle uzaklaşıp gittiğinde genç adam hala başı önünde, gözlerini yummuş halde masanın altında yumruğunu sıkıyordu. Tüm bunlar ağrına gidiyordu.
iş arkadaşları patronunun onu azarlayışına o kadar alışmışlardı ki artık başlarını kaldırıp bakmıyorlardı bile. iște tam da bu yüzden içini dolduran öfkeyi, hüznü, utancı bastrıyor; yalnızca başını önüne eğip yumruklarını sıkmakla yetiniyordu.Gece gökyüzü birçok yıldızla aydınlanırken genç adam yorgunluktan muzdarip, yavaşça paltosonu üzerine geçirip eski, siyah deri çantasını omzuna, atıp yürumeye koyuldu. Aklını bir şeye meşgul edemeyecek kadar yorgundu. Öyle kendinden geçmiş düşüncelerle ağır ağır yürürken ilerde birinin kendisini beklendiğini farkedemedi. Genç adamın onun yanına ulaşmasına az bir mesafe kala onu farkettiğinde kendisine gülümserek bakıyordu. 0 zaten hep gülümserdi. Az sonra ikisi yan yana yürüyordu. Kadın hala yüzünde ufak bir tebessüm taşırken genç adama tuhafça bakıyordu. "Çok yorgun görnüyorsun. İşlerini biriktirip gece yarısına bırakmaya son vermelisin. Biraz kahve?" dedi gülümseyip elindeki bardaklardan birini uzatırken. ” Teşekkür ederim. ” dedi ve bardağı aldı. O kahveleri ne ara aldığını bilmiyordu. Fazla dalgındı. Belki aklının karma karışık, düşüncelerle dolu olduğu, bir anda hemencecik alıp gelmişti. Umrunda değildi. Sadece güzel bir kahvenin yorgunluğunu dağıtmaya yeteceğini biliyordu. Daha ilk yudumda yüzünü ekşitti. ”Tanrım,Bunun tadı çok acı! Sütlü sevdiğimi biliyorsun.” dedi. Arkadaşı küçük bir kahkaha atıp kendi kahvesinden bir yudum aldı. ” Bak, şimdiden kendine geldin. Çok komik görünüyorsun.” dedi ufak bir kahkaha daha attı.
Artık biraz daha kararan gecenin altında yürüyorlardı. ” Yarın geceki yılbaşı kutlamasına geliyorsun değil mi? Biliyorsun yine eski üniversite tayfası toplanacağız. Çok keyifli olacağa benziyor.” Genç kadın heyecanla ellerini birbirine kavuşturdu. ” Hediyeleri bir hafta önceden aldım, düşünebiliyor musun?” dedi ve genç adama baktığında gülümsemesi siliniverdi. Neredeyse ıslak gözlerine giren saçları rüzgarda uçuşuyordu. Sanki yanında son günlerini bekleyen yaşlı bir adam yürüyordu. Kadın aniden duraksayıp genç adamın kolunu hafifçe kavradı. "Hey, yoksa gelmiyor musun ? Bak, söz veriyorum o koca aptalların seninle uğraşmalarına izin vermeyeceğim. Hem biliyorsun onlar senin arkadaşın sadece seninle şakalaşmayı pek seviyorlar."dedi kadın. ”Bu yüzden değil. Sadece canım istemiyor.”diye konuştu genç adam. Ama aslında istememesinin bir nedeni de belki buydu. ”Ama neden..?”
Konuşmalarını bölen bir korna sesiyle ikisi de genç kadını bekleyen arabaya baktı. Arabadaki adam onların olduğu tarafa doğru el salladı. Genç kadın kocaman gülümseyerek, neşeyle adama el sallayıp tekrar arkadaşına döndü. ” Yarın özenerek seçtiğim, çok harika hediyenle birlikte orada olacağım ve eğer gelmezsen canına okuyacağım.” diye konuşup koşar adımlarla arabanın yolunu tuttu. Binmeden önce dönüp kocaman gülümsemesiyle el sallayıp arabayla birlikte gözden kayboldu.O gece evine dönüpte kucağında benekli kedisi, elinde kahvesiyle koltuğa çöktüğünde yorgunluğu bir nebze olsun eksilmemişti. İnce parmakları kedinin yumuşak tüylerinin arasında dolaşırken buğulu gözleri,belli belirsiz, boş salonun içinde geziniyordu. Bir an için, sadece küçük bir an için bu ürpertici yalnızlık tüm vücudunu kaskatı bir soğuğa bürüdü.
YOU ARE READING
Dün, Bugün ve Yarın
Mystery / ThrillerTüm bunlar olup biterken ne düşündüğünü, ne hissettiğini kestiremiyordu. Bunlara neden ihtiyaç duyduğunu, bedeninin neden bu kadar bitkin, neden bu kadar yorgun olduğunu anlamıyordu. Sadece şu an az sonra ölecekmiş gibi canının yandığını biliyordu...