BÖLÜM 28

3.4K 249 19
                                    

KENNETH

Hava bulutlar yüzünden kararıyor, etrafa kasvetli bir hava yayıyordu. Bu hava bugüne uyum sağlıyordu

Bugün bir eve gidecekti. Komşuları kaç defa kapıyı çalmış ama cevaplamamış bir adamın eviydi. Adam kesin tozlaşmıştı. Bunu herkes biliyordu ama kontrol edilmesi gerekiyordu.

Bahçede onu bekleyen ata bindi ve sarayın kapılarından çıktı. O sırada ise yağmur çiseliyor, sıcak havaya biraz da olsa iyi geliyordu.

Atla şehrin içine girdiğinde ise onu selamlayan esnafa ve halkı selamladı. Küçük çocuklar ona çiçek veriyor, bazı kadınlar ise ona meyveler sunuyordu. Kennethte kibar bir şekilde kabul ediyordu.

Bu şekilde yol aldıktan sonra adamın evine gelmişti. Ev buradaki evlerden farksız tek katlı, tahta bir evdi. Biraz bakımsız ve tahtaları da çürümüştü. Çatısında küçük bir delik vardı ve Kenneth bu delikten içeri yağmur suyunun içeri girdiğinden emindi.

Bazı askerler evin önünde onu bekliyorlardı. Kenneth'i görünce selam verdiler

"Durum nedir?" diye sordu Kenneth.

Dişlek ve zayıf olan bir asker "İçeride kimse yok efendim. Komşuları da kaç defa çalmış ama hiç ses gelmemiş. Bizde denedik. İçeride kimsenin olmadığına eminiz" dedi.

Kenneth kapının önüne gitti. Biraz geri çekildi ve kapıya tekme attı. Zaten çürümüş tahta kapı hiç sağlam değildi o yüzden attığı tekme ile tahta kapı açıldı. Kapı açıldığındaysa askerler içeri girmek için onun komutunu bekledi.

"Girin" dedi.

Askerler bu komutla temkinli bir şekilde, elleri silah kabzalarında içeri girdiler. Askerlerle birlikte o da girdi ve gördüğü manzara karşısında hiç şaşırmadan öylece salonda, koltuğun üstündeki gri toza baktı. Bu olaya herkes alışmıştı. Bir ihbar alırlar, kapıyı kırarlar ve eve girdiklerine ise bir toz tabakası görürler. Herkesin alışık olduğu bu manzara karşısında askerler sessizce ellerini kabzalarında çekip koltuğun üstüne baktılar. Askerlerden kas yığını, uzun olan Victor kalın sesiyle,

"Ne yapalım efendim?" diye sordu.

Kenneth her zamanki gibi soğukkanlılıkla "Ne yapılması gerekiyorsa onu" dedi ve olay mahallinden ayrıldı.

Kenneth ne zaman tozlaşmış birini görse anne ve babasını hatırlar ve bu vakalarda komutu verip hemen olay mahallinden ayrılırdı. Askerlerin ne yapacağını biliyordu. İlk önce o tozları beyaz bir kutunun içine koyarlar ve ölünün yakını kimse o kutuyu ona verirler. Yakını da bazen o külleri toprağa gömer, bazen de denize dökerlerdi. Kenneth anne ve babasının tozlarını gömmeyi seçmişti. İnsanın en zor zamanı ailesine veda etme zamanıdır. Kenneth bunu çok iyi biliyordu.

Bugün ise anne ve babasının ölüm yıl dönümüydü. Bu yağmurlu hava onun üzüntüsünü temsil ediyordu sanki.

Şimdi ise bazı hırsızlık ve kundak vakalarına bakıp saraya geri dönecekti. Saraydan da mezara, yani anne ve babasının yanına gidecekti.

REAGAN

Odada canı sıkılmış bir şekilde oturuyor, etrafı karıştırıyordu. Dolapları, takı kutularını karıştırdı. Kıyafetleri denedi. Takıları taktı. Bunlarda bitince canı iyice sıkıldı.

Dışarı çıkmak istiyor, uçmak istiyordu ama maalesef ki dışarıda fırtına vardı. Fırtınayla birlikte hava kararmıştı. Reagan yağmurlu havaları çok severdi ama şuanda nedenini bilmediği bir şekilde bugün bu yağmurlu havayı sevmemişti.

GÜNEŞ AĞACIWhere stories live. Discover now