20.Bölüm🌼

15.3K 1K 229
                                    

İyi okumalar💙

🌼

Sıraç'ın açtığı kapıdan içeriye girip ayakkabılarımı çıkardım.

Ayaklarım çok acımıştı. Salona girip koltuğa kendimi bıraktığımda Sıraç da peşimden geldi. Perdeleri kapatıp gömleğinin birkaç düğmesini açtı.

Yanıma gelip dizlerime başını yaslarken karnıma doğru döndü.

Ellerimi saçlarına bırakıp okşamaya başladım.

Yemeğin geri kalanı da çok güzel geçmişti. Annemle babamla daha fazla sohbet etmiştim. İkiside o kadar mutluydu ki..

Abimler desen onlarda aynıydı. Hepsini mutlu edebilmiş olmak çok güzeldi..

Serdar amca ve Zeynep teyze ise torunları için heyecanlıydı. Çıkarken Zeynep teyze tekrar sarılmış annemle babamı kast ederek 'en iyisini yaptın' demişti.

İçten içe rahattım zaten ama değer verdiğim annem yerine koyduğum birinden bunu duymak iyi hissettirmişti.

Sıraç zaten ne karar verirsem vereyim yanımdaydı.

Aile ne bilmiyordum ama buna rağmen Sıraçla güzel bir aile olmuştuk.

Kolay gibi görünse de kolay değildi bir evliliği yürütmek. Birisiyle bir yola çıkmak aynı evi aynı hayatı paylaşmak kolay değildi.

Filmlerde ya da kitaplarda gördüğümüz gibi yürümezse boşanırız gibi bir durum yoktu. Yuvayı yıkmak da kurmak kadar zordu.

Eğer bir evliliğe başlamışsak bir hayatı paylaşıyorsak bazı fedakarlıklar yapmamız gerekiyordu.

Sıraç'ı tanıyor neye kızar neye kızmaz ya da neyden hoşlanmaz biliyordum. Aynı şekilde o benim neye kızıp kızmadığımı biliyordu.

Bence günümüzdeki evliliklerdeki asıl problem buydu. Bir kere insanlar birbirini tanımadan evleniyordu. Tanısalar bile sırf inat uğruna ya da ne bileyim birbirlerine söz geçirdiklerini ispatlamak adına saçma sapan şeyler yapılıyordu.

Mesela ben Sıraç'ın kızdığı ya da hoşlanmadığı şeyleri sırf o bana karışamaz laf edemez deyip yaparsam bu evlilik elbette yürümezdi. Ya da aynı şekilde Sıraç da sırf ben erkeğim benim dediğim olacak deyip o da benim istemediğim şeyleri yaparsa yine yürümezdi.

Ama bunun da karışıklıklı olması gerekiyordu. İki tarafta karışıklıklı fedakarlıklar yapacaktı elbet. Ama tek taraflı olursa olmazdı. Onun adına fedakarlık denmezdi o zaman.

Derin bir nefes verirken eğilip Sıraç'ın alnını öptüm..

"Seni çok seviyorum Sıraç."

Bakışlarını bana doğru kaldırdı. Yerine iyice yerleşirken dudaklarına muzip bir gülümseme yerleştirdi.

"Hayırdır.." dedi. "Durup dururken nerden çıktı bu?"

Gözlerimi devirdim. "Kocama sevdiğimi söylemek için bir şey mi olması gerekiyor."

Güldü. "Ben deyince 'ne halt yedin?' diyorsun ama hemen.."

Elimi yanağına koydum. Kafasını çevirip dudaklarını avuç içime bastırdı.

"Çünkü.." dedim. "Sen tanıştığımızdan beri çok fazla sevdiğini söyleyen biri değilsin. Yani şikayetçi değilim önemli olan hissettirmek ki bunu da yapıyorsun zaten. Ve birden söyleyince şaşırıyorum hâliyle.."

Derin bir nefes verirken 'bilmem' dercesine dudak büktü.

"Seni seviyorum değerli bir cümle çünkü. Şimdilerde önüne gelen söylüyor olsa da öyle.. Yani sırf laf olsun diye değil de öyle bir anda içimden gelince söylemek daha mantıklı geliyor.."

DAĞ ÇİÇEĞİ✓Där berättelser lever. Upptäck nu