Kâbus

5.2K 181 105
                                    

Hâlâ yüzü yüzüme çok yakınken tekrar konuştu.

"Merak ettiklerini, hazır olduğunu düşündüğümde cevaplayacağım küçük hanım. O zamana kadar bana güvensen, beni tanımaya çalışsan iyi edersin."

Sonra beni yalnız bıraktı ardı arkası kesilmeyen düşüncelerimle, ve yine o acı kilit sesi beynimde yankılandı...

---

Yaklaşık 2 haftadır bana verilen büyük sayılabilecek bu odada ömür çürütüyordum. Sevgili Sıraç tabii ki her ihtimale karşı beni odadan bir kere bile çıkartmayı düşünmemişti. Ben de zaten kaçma girişimlerimi 2 hafta önce tıpkı beni odada bıraktığı gibi bırakmıştım. Zaten kaçacak yerim de yoktu.

Odanın içinde bir banyo vardı ve banyonun içinde ise büyük sayılabilecek bir havalandırma penceresi vardı. Oradan kaçmaya yeltenmiştim ama yere olan mesafesi gözümü hakkıyla korkutmuştu. Çok yüksekti. Bir insanın atlayabileceği bir mesafe değildi. Atlasam muhtemelen son nefesimi vermiş olacağımdan cesaret edememiştim. Son nefesimi vermek burada nefes almaktan daha iyidir diye düşünmedim desem yalan olurdu fakat, ölmek için çok genç ve her şeye rağmen yaşamayı seven biriydim. Sırf biri beni kaçırdı diye hayatımı sonlandıracak kadar manyamamıştım, hem ölmeyi göze alacak kadar sıradışı bir muamele görmüyordum. Sadece özgürlüğüm elimden alınmıştı ve bu benim için kabul edilebilir bir şey kesinlikle değildi. Birinin ölmesi gerekiyorsa o kesinlikle ben olmayacaktım.

Sıraç'ı geçen 2 hafta içerisinde hiç görmemiştim. Görmeye de pek meraklı değildim açıkçası. Sadece neler olduğunu bilmek ve buradan bir an önce defolup gitmek istiyordum, ama bu şu an için pek mümkün görünmüyordu.

Ben de bu 2 haftayı strateji değişikliğimi düşünmeye ayırmıştım. Çırpınarak veya asilik ederek onun güvenini kazanamazdım, huyuna suyuna gidecektim ama bunu yavaş yavaş yapacaktım. Sıraç aptal biri değildi, aptal biri olsaydı polislere kadar adam sızdıramazdı. Bir an da yumuşayıp itaat eder gibi davranırsam bir terslik olduğunu anlar ve benim burada kaldığım süre kim bilir daha ne kadar uzardı. Bu yüzden yavaş ve emin adımlarla ona güveniyormuş gibi yapacaktım. Ondan kurtulmak için kaçmak çare değildi bunu anlamak için zeki olmama gerek yoktu. Her yerde eli kolu olan bir adamdan öyle kolayca kaçamayacağımı anlayacak kadar şey yaşamıştım. Beni kendi isteğiyle bırakmalıydı ancak o zaman tekrar tam anlamıyla özgürlüğümü elde ederdim.

Oturduğum koltuktan kalktım ve karşımda duran aynanın önünde durdum. Henüz 2 haftadır burada olsamda aynada gördüğüm kişi sanki ben değildim. Hala morluklarım vardı ve soğuk algınlığım yeni yeni geçiyordu, fiziksel olarak acım vardı ama bu minimumdaydı. Kısacası az çok iyileşmiştim, fakat görünüşüm için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Berbat görünüyordum. Stratejime önce görünüşümden başlamalıydım sanırım. Mental olarak değişemeyeceğimi bilsemde belki fiziksel değişiklik hem bana hem de planıma iyi gelirdi.

Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Bu odada kısıtlı imkanlarla ne yapabilirdim onu da bilmiyordum. Makyaj malzemesi, bakım ürünleri vs. burada yoktu. Hatta bu odada vakit geçirmem adına hiçbir şey yoktu. Günden güne beynim kuruyordu sanki. En azından dandik bir radyo olsa bile razıydım. Bunu benimle ilgilenen hanım teyzeye iletmiştim ama 'Beyefendi müsaade etmediği sürece yapamam.' demişti bana. Madem Sıraç beni çok seviyordu, neden ruh sağlığımı da düşünmüyordu? Bu gidişle kesinlikle delirecektim çünkü.

Delirmemek adına kendim uğraşacak bir şeyler bulmalıydım artık anlamıştım. Önce banyoda tur attım, sonra odanın geri kalanında. Birkaç kurşun kalem, A4 kağıtları, makas falan bulabilmiştim. Resim falan çizebilirdim. Resmim iyiydi ama, onun yerine tabii ki saçlarımı kesmek daha cazip gelmişti.

Küçük TakıntıWhere stories live. Discover now