- 𝐜𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝐬𝐞𝐯𝐞𝐧𝐭𝐞𝐞𝐧 -

En başından başla
                                    

konu louis olunca bütün beyin fonksiyonlarımın kapandığına şahit olduğum şu son 3 günde o kadar rahatlamıştım ki şu an kahkahalar atarak louis'yi gıdıklıyordum. gözlerinin rengi giydiği su yeşili tişörtten dolayı hafif açılmış ve gülmekten sulanmıştı. gülerken kırışan ama onda kötü durmak yerine daha da güzel olmasını sağlayan göz kenarlarına öpücük kondurdum.

"tamam şimdi sen hazırlanıyorsun, ben de gözlerini bağlayarak seni sürprizimin yanına götürüyorum." diyerek el çırptığında yanağına kocaman öpücük kondurarak ayağa kalkmıştım.

"hemen hazırlanmam lazım oyalama beni louis." diyerek koşa koşa odama gittiğimde gülerek arkamdan bakıyordu.

altımdaki siyah dar pantolonu çıkarıp onun yerine mavi kotumu giymiştim. üstüne siyah boğazlı bir kazak giyip iyice vücudumu belli ederken üstüne 3 tane yapışık zincirli
kolye takmayı da ihmal etmemiştim. uzun çoraplarımı hava soğuk olduğu için yukarıya iyice çekmiş ve kot pantolonumu üstüne indirmiştim.

saçlarımı hep salık bıraktığımı fark ederek bu sefer dağınık bir şekilde toplamış ve bir kaç turam kıvırcığın öne gelmesini sağlamıştım. son olarak üstüme deri ceketimi de geçirdiğimde hazır olduğumu belli ederek içeri doğru adımladım.

yakamı düzeltirken içeri girdiğimde louis'yi
görmemle öksürmeye başlamıştım. gözlerimi kocaman açıp yutkunurken kızarmış yanaklarıyla bana baktığında hayretle onu izlemeye devam ediyordum. şu an o kadar güzel gözüküyordu ki şaşkınlığımı bir kenara bırakıp onu öpmeye kıyamıyordum.

altına siyah dar paça pantolonunu giymiş olmasına rağmen üstünde haki yeşili ve inci işlemeli transparan bir gömlekle görmeyi beklemediğimden yutkunarak yanına yaklaşmaya başladım. önüne düşen perçemlerini havaya kaldırmış ve alt kısmı omuzladına değerek gözlerini benden kaçırıyordu. dikkatli baktığımda parlatıcı sürdüğünü anlamış ve belinden tutarak ona yaklaşmıştım,

"acaba sonra mı yapsan bana şu sürprizi bebeğim hm?" diyerek kulağına mırıldandığımda yutkunarak geri çekildi,

"hayır aklımı çelmene izin vermeyeceğim diyeceğim ama o saçlarını tanrım-" derin nefes alarak,
"saçlarını toplamışsın"  dediğinde sırıtarak gülmeye başlamıştım.

"acaba ben mi bağlasam gözlerini louis?" diyerek sorduğumda omzuma vurarak kendime gelmemi sağlamıştı.

"of harry sus artık, gidiyoruz." diyerek gözlerimi bağladığında vazgeçmiş ve yeniden çıkarmıştı.

"bir aşağı inseydik keşke akıl mı kaldı sanki." söylene söylene kolumdan tutarken gülerek onu takip ediyordum. evin kapsını kitleyip aşağı indiğimizde gözlerimi bağlamış ve yaklaşık yarım saat boyunca yürümeye devam etmiştik. su sesleri kulağımı doldururken hiç söylenmeden onu takip ediyordum.

şimdi;

gözlerimi açtığımda gördüğüm şeylerle gözlerim dolarken  dönerek ağzım açık bir şekilde etrafıma bakmaya başlamıştım. arkamızda bir köprü ve köprüyü hemen geçtikten sonra yürüdüğümüz patikaya bakarak tekrar önüme döndüğümde mavi renkli kelebeklerin hakim olduğu yere bakmaya doyamıyordum.

hemen derenin yanına kurulmuş yer sofrası vardı ve yanlarında biri mavi biri yeşil olan iki minder konumlandırılmıştı. etrafında kelebeklerin uçtuğu masanın üstü renk renk meyveler ve yemeklerle donatılmıştı. kenardaki hediye paketlerini gördüğümde gözlerimdeki yaşlar artık akmaya başladı.

𝙬𝙤𝙤𝙙𝙚𝙣 𝙝𝙤𝙪𝙨𝙚 🌲 | larry stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin