- 𝐜𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝐟𝐨𝐮𝐫𝐭𝐞𝐞𝐧 -

907 108 594
                                    

louis pov;

gözlerimi yavaşça açmaya başladığımda aynı zamanda yüzümü gıdıklayan şeyi bulmaya çalışıyordum. kaşlarımı çatarak hafif mırıldanmaya başladığımda kulağıma dolan erkeksi kıkırtıyla sonunda gözlerimi aralamıştım.

bir elini kafasını yaslarken, diğeriyle bir tutam kıvırcık saçını tutmuş ve yüzüme yaklaştırarak huylanmamı sağlıyordu. gözlerimi açtığımda yapmayı bırakmış ve kıvırcık tutamı kulağının arkasına iterek konuşmaya başlamıştı,

"günaydın loueh," diyerek muzipçe bana bakmaya başladığında, "günaydın sevgilim." diyerek cevap vermiştim. gözlerinin ışıltısı daha da çok artarken her sabah gözlerimi bu güzellik karşısında açmak için her şeyi yapabileceğimi düşünüyordum. yemyeşil gözleriyle bana bakarken, omuz kasları hafifçe gerinmiş ve kendini daha da çok belli etmişti. gözlerimin olmayacak yerlere kaydığını fark ettiğimde yutkunarak yüzüne bakmaya başlamıştım.

dün niall'ı yatağımızda bulduktan sonra küçük çaplı bir sinir krizi geçirmiştim çünkü ikisi birlikte koyun koyuna yatarken ben kenarda terk edilmiş bir bebek gibi kalakalmıştım. niall yüzünden bir gün boyunca, bakın tamı tamına 24 saatten bahsediyorum, yakınlaşamamış ve bu hormonlarıma çok kötü şeyler olmasını sağlamıştı. suç bende değildi, karşımdaki herkesten güzel olan adama dokunamamaktan kaynaklanıyordu bu içimdeki ateş.

beni kaybetmekten bu kadar korkan sevgilimi sırf o adamı kıskandığım ve tek başına orada bıraktığım için kendimi çok fazla suçlu hissetmiştim. bu sebeple de ona karşı daha da hassas olmaya başlamıştım.

beni çok narin bir parçaymışım gibi seviyor ve okşuyordu. sanki her an kırılacakmışım gibi dokunuyordu. ona böyle hisler yaşattığımı düşünmek bile içimde sakladığım bütün şehveti dışarı vuruyordu.

yüzüne dalıp gitmişken yavaşça bana yaklaşmış ve ellerini belime sararak kafasını boynuma gömüştü. soğuk ama bir o kadar da güneşli olan temiz havanın güzelliği yüzümüze yansırken, battaniyelerin arasında ve bütün evin odun kokusuna hakim olduğu bu ahşaptan evde hissetmediğim kadar huzurlu hissederek ona sarılmaya devam ettim. saçlarından yayılan erkeksi koku ciğerlerimi doldururken derin bir nefes çekerek kafasına öpücük kondurmuştum.

"sana güzel bir kahvaltı hazırladım uykucu, hadi kalk da beraber güzel bir kahvaltı yapalım. hem misafirimiz de var." diyerek beni sarsakladığında gıdıklanarak gülmeye başlamıştım. kafasını boynumdan çıkarmış ve gülümseyerek yanağıma kocaman bir öpücük bırakmıştı.

"tamam, yüzümü falan yıkayayım geliyorum hemen," gerinerek yatakta biraz debelendikten sonra harry bu halime gülmüş, ve kapıdan dışarı çıkıp mutfağa doğru yol almıştı. yüzümü harry'nin adını bilmediğim cilt bakım jelleriyle yıkarken aynı zamanda şarkı söylüyor ve kalçamı sallayarak yüzümü ovmaya devam ediyordum.

güzelce yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi de fırçalamış ve biraz düşen eşofmanımı yukarı çekerek mutfağa doğru yol almıştım.

karşımda aşçı şapkası takmış bir şekilde elinde tavayla masaya yumurtayı koyan zayn'i gördüğümde aynı anda kafasını kaldırmış ve gülümseyerek, "naber kardeşim?" diye seslenmişti. 1 hafta sonunda en yakın arkadaşımı görmenin verdiği mutlulukla üstüne doğru koştuğumda tavayı aceleyle masaya bırakmış ve beni kollarının arasına almıştı.

"ZAYN'İMMMMM!!!" diyerek kollarımı ona sararken söverek sarılmaya başlamıştı.
"kaç kere söyledim şöyle ani hareketler yapma diye, hala üstüme zıplıyorsun louis." gülerek sarılmaya devam ederken konuşmaya başlamıştım,

𝙬𝙤𝙤𝙙𝙚𝙣 𝙝𝙤𝙪𝙨𝙚 🌲 | larry stylinson Kde žijí příběhy. Začni objevovat