64🔰 "Ölümsüzün emaneti"

2.8K 372 577
                                    

+200 vote+300 yorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


+200 vote
+300 yorum

İnstagram hakugu
Keyifli okumalar dilerim.
❤️


Meryem Gazel

İnsanlar, acılar ile sarmalandığınızda o kadar da insancıl olmuyorlar. Sadece, gerçekten çok sevenler derininde hissediyor bu yalnızlığınızı. Sadece siz söylemeden anlayanlar duruyor hemen bir adım gerinizde. Etrafınız ne kadar kalabalık olursa olsun, acı ile sarmalandığınızda, o kadar da insan gibi hissedemiyorsunuz.

Soyutlanmak ve mümkünse yok olmak istiyorsunuz dünya üzerinden. Hiç var olmadayım daha kolay olurdu her şey. Bunca şeyi yaşayacağıma hiç ete kemiğe bürünmeseydim daha iyi olurdu her şey.

Ne zaman sıkıntılarım olsa hemen birilerine anlatıp içimi dökmek ve bu sıkıntılardan kurtulmak isterdim. Ancak o zaman geçer diye düşünürdüm. Şayet başkası da benim derdime ortak olursa, tek başıma olmam ve dertler de belki bana tutunmaktan vazgeçer diye geçirirdim içimden. Dertlerin bir sır gibi sinemi sıkması hep ağır gelirdi bana. Hala hayattayken Yusuf her gece beni dinler ve bana uygun kelamları edip içimi rahatlatırdı. O varken çok da derdim yoktu işin açığı. Tek bir kelimem yeterdi ona. İstesem dünyaları sererdi ayağıma ve o dert her neyse bulur buluşturur yok ederdi. O varken kimseye ihtiyacım da olmazdı bu yüzden.

Yusuf'tan önce de
böyle zamanlar geldiğinde annem bana yapma Meryem derdi. Derdini öyle herkese anlatma. Unutma, boş da olsa sapasağlam duran binaya kimse bir şey yapmaz. Ama içinde insan da yaşasa camları kırık olan viraneyi gelen geçen taşlar.

Tuttukça içimdekileri çatlayacakmış gibi oluyordum ama. Yusuf'un başına gelenlere dair hiçbir şey anlatılmamıştı. Ona tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. İşin kötüsü bu durumu araştıracak kimsem de yoktu. Babam vefat edeli beş seneden fazla oluyordu ve erkek kardeşim de yurt dışındaydı. Şöyle bir durumda beni de emniyete almıyorlardı. Annemin dediğini yapıp sırf dışarıdan daha çok taşlanmayayım diye yüreğim kaya kadar sertleşmiş taşıyamayacak hale gelmiştim. Derdimin dermanı da artık beni duyamayacak kadar uzaklarda yaban ellerdeydi. Şimdi ben ne yapayım?

Verilen adrese geldiğimde yerimde duramıyordum. Hem Selma denen kadının sözleri hem Fedai'nin cenazesi içimi kemirip duruyordu. Eşarbımı biraz daha sıkıp boğazımı iyice sardım. Ne zaman tedirgin olsam elim eşarbıma giderdi. Yusuf ve o kadının ne gibi bir bağı vardı ki? Yusuf'un karıştığı davadan dolayı şehit töreni bile yapılmadı. Tam olarak neye karıştı ki? Bu kadın benden daha çok şey biliyor olmalı. Bana söyleyeceği şey her neyse inşaAllah Yusuf'un aleyhine olmaz.

Beklediğim yer Türk kahvesi satan şekerlemecinin önüydü. İçeride masalar vardı ve insanlar bir şeyler içiyordu ancak ben dışarıda bekliyordum. İçeride mi dışarıda mı dururuz uzun mu olur kısa mı olur bilememiştim. Ötesi, içeri oturup bekleyemeyecek kadar da içim içimi yiyordu. Burası biraz da durak gibiydi. Tam önümde minibüsler duruyor ve bekleyenleri alıp gidiyordu. Hemen birkaç adım ötemde fötr şapkalı, takım elbiseli bir adam sigarasının dumanını etrafa savurarak elindeki gazetesini okuyor, az ilerisinde de küçük bir kızları olan karı koca minibüs bekliyordu. Diğer tarafımda genç bir erkek öğrenci olduğunu düşündüğüm için ders notlarına bakıyor havanın gittikçe bozan tavrına inat öylece beklemeye devam ediyorlardı. Gerçi bizim memlekette bozuk hava diye bir şey yoktur. Suya hasrettir bu topraklar. Ne zaman yağmur yağacak olsa rahmet diye sevinilir. Şimdi de öyle bir hava var. Ilık ama her daim tatlıca esen bir rüzgar, hızlıca gelip geçen gri bulutlar, çiselermiş gibi dokunan yağmur taneleri.

PROFESYONEL  [F•]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin