Yanımdaki Baekhyun, montun kapüşonunu kapatmış ve ellerini de cebine sokmuştu. Böyle gerçekten insan gibi değil de, koca(!) bir balon gibi görünüyordu.

"Anlattığım gibi işte... Binbaşı Park fazla disiplinli ve iyi bir komutan." Öndeki askerlerden birinin sesini duyunca kulaklarımı açıp daha iyi dinlemeye başladım.

"İlk başta ben de sevmiştim ama bir asteğmenin önünde diz çöktüğünü gördüm. Bir komutan için fazla aşağılayıcı. Bir yandan şu da var: Demek ki diz çökecek kadar büyük bir hata yaptı. Artık favori komutanım o değil."

Sinirle önce onlara, sonra yanımdaki Baekhyun'a baktım. O da duymuş olacak ki dudaklarını birbirine bastırıp çekingen bir şekilde bana dikti gözlerini.

Büyük bir adımla hakkımda konuşan iki askerin tam arasına girmiş ve birinin sağ, diğerinin sol kulağını tutarak onları sıradan uzaklaştırmıştım. Bu sırada beni gören diğer askerler hazır ola geçip selam veriyordu. 

Ellerimi askerlerin kulağından çektikten sonra sinirle bağırdım. "Komutanlarınız hakkında konuşmamanız gerektiğini bilmiyor musunuz siz?!"

İkisi de başını eğdi ve sıradan bir özür kelimesi mırıldandı. "Her boku yiyin, ondan sonra özür dileyin. Var mı böyle dünya ya?" Gözlerimi, hakkımda kötü konuşana çevirdim ve çok acıtmayacak şekilde kafasına vurdum.

Kafasını yerden kaldırıp korkak bakışlar sundu. "Haklısınız komutanım. Özür dilerim."

 "Astımdan özür diledim diye arkamdan konuşan herife bak sen. Geri zekalı." Sesim yükseldiği için askerlerin çoğu bize dönmüştü. Hiçbirinden çıt çıkmıyorken hakkımda kötü bir şey demeyen çocuğu tekrar sıraya yolladım. Diğerine ise montunu ve kazağını çıkarmasını söylemiştim. Dediğimi yapıp sadece atletle kaldığında askeriye girişindeki görevli askerlere seslendim. Biri hemen koşarak yanıma geldi ve asker selamı verdi.

"Astsubay Adayı Park Seong Hwa! Emredin komutanım!"

Soğuk havada atletiyle şimdiden titremeye başlayan çocuğu gösterdim. "Bunu son dakikaya kadar içeri almıyorsunuz. 05.59'a kadar burada bu şekilde kalacak."

"Emredersiniz komutanım!" derken elini gözünün üstüne götürdü.

Baekhyun'un yanına geri gittiğimde sıradaki askerlerin hiçbirinden ses çıkmıyordu. Hep böyle uslu dursalar başlarına bir şey gelmeyecekti zaten...

Sıranın bize geldiğini fark edince sağdaki görevli askerin karşısına geçip kollarımı kaldırdım, Baek de aynı şekilde soldaki askerin önünde dikiliyordu. Askerin elleri vücudumda profesyonelce tur attı kısa bir süre.

"Temiz!"

"Temiz!"

İki asker birbirine bakıp bağırdıktan sonra bana selam verip geçmem için kenara çekildiler. Binaya doğru yürürken kol saatime baktım.  "Altıya çeyrek var. Tam altıda arka bahçede hazır olun."

"Emredersiniz." Baekhyun yere bakıp umursamazca söylediğinde kaşlarımı çatıp sesimi yükselttim uyarıcı bir tonda. "Asker!"

"Ah..." Gözlerini korkuyla bana çevirdikten sonra elini alnına doğru götürüp gür bir sesle bağırdı. "Emredersiniz komutanım!"

Onu görmezden gelip binaya girdim ve odama doğru ilerledim. Jongdae'nin yorgun bir şekilde kapımın önünde durduğunu görünce hızla yanına ulaştım. "İzne çıkmadın mı sen?"

"Nedeni bilinmez, üç haftadır iznimi alıyorlar." Dertli bir şekilde söyleyip bana baktı.

"Nasıl bir adilik bu?"

Kod Adı: Bela •chanbaek•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin