"Baekhyun hemen özür dile." Burnumdan solurken onu dürttüm ama hiç beklemediğim bir cevapla karşılaştım.

"Dilemeyeceğim."

Ne hakla bana karşı geldiğini kendi kendime sorgularken kaşlarımı çattım. "Sen..." Sinirle dudaklarımı yaladıktan sonra kimseyi umursamadan sert bir tokat attım Baekhyun'a. "Çık dışarı!" Neredeyse ağlayacak gibi bana baktığında ensesinden tutup kapıya doğru ittim onu. "Çık!"

Dışarı çıktığında suratı kanlı olan teğmene döndüm, sakin olmaya çalışarak konuştum. "Neden böyle oldu bilmiyorum ama çok büyük bir ceza alacağından emin olabilirsin." Ardından yarbaya baktım. "Gereken cezayı vereceğim komutanım."

"Baekhyun hakkında tutanak tut, Chanyeol."

"Emredersiniz komutanım." dedikten sonra başımla yarbayı selamlayıp dışarı çıktım.

Kapının yanında beni bekleyen Baekhyun'u kulağından tutarak hızla yürümüş, dolayısıyla onu da peşimden sürüklemştim.

Saat, gece bire gelirken şu an uykusuzluğum zerre umurumda değildi. Sinirle diğer binaya geçip havuzun olduğu kata çıktım. Yüzme alanına girdiğimiz gibi Baekhyun'a arkasından bir tekme atıp suya düşmesini sağladım. Havuzun kenarında durdum ve kafasını çıkardığında başının üzerinden bastırıp onu tekrar suya soktum. "Sen kimsin de benim sözümü dinlemiyorsun?!" Yüksek sesimden sonra tekrar suyun üzerinde görünen suratına çok sert olmayacak şekilde vurdum ve onu tekrar havuzun içine soktum. Bu, dakikalarca devam ettikten sonra onu havuzdan çektim.

Nefes nefese dışarı çıktığında bacağının arkasına vurup yere düşmesine sebep oldum bu sefer. Üzerine eğilip sinirle konuştum. "Beni bu duruma sokmayacaktın. Mahvedeceğim seni."

Aptal bir velet yüzünden ilk defa bir yarbaydan uyarı almamın verdiği sinirle hırsla Baekhyun'u ıslak ceketinden çekiştirip bahçeye çıkardım.

Serin rüzgarların hakim olduğu bahçede, Baekhyun'u yere ittirdim. "Sürün! Binanın etrafında üç tur sürüneceksin!"

Cevap vermeden sürünmeye başlamıştı bile. Hoş, verecek bir cevabı olmaması normaldi. Zaten sesini duyduğum gibi suratına yumruk atmam yüksek bir ihtimaldi.

Soğuk havada ıslak kıyafetlerle yaklaşık kırk dakikada sürünmeyi bitirdiğinde zorlukla ayağa kalktı. Büyük ihtimalle sürünmekten kasları yorulmuştu ama şu an hiç umurumda değildi.

Kalktığı gibi ayağına çelme takıp tekrar yere yapışmasını sağladım. "Şınav pozisyonu, al!" Sırtına ayağımı koyup şınav çekmesini bekledim. "50 tane çektiğinde biter."

Derin bir nefes verdikten sonra tüm gücüyle şınav çekmeye başladı. Sırtına bastırıp ağırlığımı ona verdiğim için daha da zorlanıyordu. Baekhyun, kolları vücudunu taşıyamayacak hale gelip titrerken 48. şınavını çekiyordu. Fakat bugün onun için zafere ulaşmak bu kadar kolay olmamalıydı. "Kaç oldu Baekhyun?"

"Sıfır komutanım."

"Çabuk ol o zaman. Elli tane çekeceksin daha." dedikten sonra dakikalarca şınav çekmiş ve kırk dokuzuncuya gelmişti. Ayağımla yere zor dayanan koluna vurduğumda, tüm bedeniyle yere yapıştı. "Ohoo, bir bitiremedin asker!"

Artık dayanamayarak kendini yere bıraktı ve canının acıdığını belli eden iniltiler çıkardı. Kıyafetinden çekip ayağa kaldırdım onu. "Bırakabilirsin dediğimi hatırlamıyorum."

Yorgun gözlerini suratımda gezdirdi, yanakları soğuktan kızarmıştı ve ıslak saçları alnına yapışmıştı.

Kolundan tutup onu parkur alanının sonundaki çamurlu yere fırlattım. "Yuvarlan!" Çamurun içinde yuvarlanmaya başladığında sinirle bağırdım. "Ju Dan Tae şerefsizinin önünde beni düşürdüğün durum aklıma geldikçe seni boğmak istiyorum."

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now