Sağımda duran yedi kişilik grup arkamdan beni takip ederken umursamadan diğer komutanların olmadığı bir yere, arka taraftaki ormanlık yere doğru yürüdüm. Onlara döndüğümde telaşla durmuşlar ve hazır ola geçmişlerdi. Hepsine teker teker ciddi bakışlarımı attıktan sonra derin bir nefes aldım.

"Sıradan tanıtın." dedikten sonra çenemle en sağdaki kişiyi gösterdim.

"Park Jinyoung, Seul mezunu. 18 yaşı-" Çocuk büyük bir heyecanla hızlı hızlı konuşmaya başladığında ona kötü bir bakış atarak susturdum.

"Oğlum," dedim sabır dilercesine. "Konuşmadan önce öne çıksana." Subay olmak isteyen birinin, özellikle de bizden eğitim alan birinin heyecandan böyle bir saygısızlık yapması imkansız gibi bir şeydi. Resmen çocuğun suratına yapıştırasım gelmişti ama ilk gününde olduğu için ve biraz da suratı çok güzel göründüğü için kendimi tutmayı başarabilmiştim.

"Özür dilerim komutanım!" dediğinde bu sefer elimi omzuna koyup insanın zayıf noktası olan yerden sıkıp kıvranmasını sağladım. "Bir asker her konuda özür dilememeli. Hele böyle basit bir şey için, asla!"

Yüksek çıkan sesim ve ateş fışkırdığını tahmin ettiğim gözlerim hepsini korkutmuş gibi görünüyordu. Hatta şu an sadece Jinyoung denilen çocuğa baksam da, onun yanındaki kişinin hafiften titrediğini hissediyordum.

Geri çekildim. "Baştan başla."

Çocuk bu sefer dikkatli bir şekilde, bir adım öne çıkıp ellerini hazır ol pozisyonunda vücuduna yapıştırdı ve karşıya bakarak gür sesle söyledi. "Park Jinyoung! Seul mezunu! 18!"

Elimi yanağına yerleştirip acıtmayacak şekilde patpatladım. "Aferin." Tekrar geriye gidip sıradaki kişiye bakmıştım.

Aynı şekilde öne çıkıp çok tatlı ve bir o kadar da korkak bir sesle konuştu. "Kim Jongin, Seul mezunuyum. 18 yaşındayım." Sadece... Fazla çocuksu ve korkak görünüyordu. Tekrar sıra hizasına geçtiğinde sert bakışlarımı ona yolladım. "Kenara geç."

Çocuk, dudaklarını birbirine bastırıp yanıma geldiğinde elimi sırtına koydum, onu iter gibi. "Şınav pozisyonu, al!"

Biraz şaşırdıktan sonra sert ifademle kendine gelmiş olmalı ki hemen yere uzanıp şınava hazırlandı. "Say!"

"Bir." Vücudunu indirip kaldırdı. "İki, üç..." Dördüncü şınavına baslarken ayağımla sırtına bastım. "Kaç etti?"

"Sıfır komutanım!"

Ağırlığımı üstüne verdiğimde kollarının titrediğini ve daha fazla dayanamayacağını fark ettim. Bu çocuktan büyük ihtimal asker falan olmazdı ama ilk günden aşağılık hissetmemesi için bir şey demeyecektim.

Jongin'i tişörtünden çekip kaldırdığımda yüzüme bakamadan suratını eğdi. Ne yani? Yıllardır askeri eğitim görüyordu ama ona şınav çektirdim diye utanmış falan mıydı? Biri acilen ona öz güven ve cesaret aşılamalıydı.

Zaman ve yer fark etmezdi, bu yüzden bu işe şu an başlamaya karar vermiştim. "Vur."

Gözlerini bana çevirip korkuyla baktığında iyice sinirlendiğimi hissetmiştim. "Oğlum vursana bana."

Çocuk hâlâ salak gibi suratıma baktığında, kendimi sıkıp derin bir nefes aldım. Yüzüne bakmadan sırayı gösterdim. "Git oğlum."

Başı eğik bir şekilde sıraya geri girdiğinde üçüncü çocuğa döndüm. Havalı ve öz güvenli görünmesi hoşuma gitmişti. Bir adım öne çıkıp diğerlerinin yapmadığı şekilde başıyla beni selamlamıştı önce. Ardından gür sesle bağırdı. "Han Jisung! Seul! 18, komutanım!"

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now