GM | 36 | Dolunay

Start from the beginning
                                    

Hızla lahdin içindeki meşaleler ateş aldı. Gözbebeklerim ışığın varlığıyla küçülürken ciğerlerime bahşedilen nefesi bir hıçkırık gibi içime çektim. Kontrolünü yeniden ellerime aldığım bedenim yere yığılmıştı. Elimi boğazıma sararak öksürdüm ve dışarının soğuğunu daha şimdi hissedebildiğimden dolayı uyuşan ve yanan bedenime kollarımı sardım.

"Nina!" dedim zar zor. Oturduğum yerden başımı yüzüne kaldırarak, "Nina Raven!" diye fısıldadım.

Nina ise konuşmadan karşımda, benden üç dört adım uzakta duruyordu. Nefes nefese lahidin içini süzdüm. Ortada duran devasa bir mezar... Ve etrafına dizilmiş onlarca meşale... Pek de büyük sayılmayacak alanda ayağa kalkıp omuzlarımı dikleştirdim. Üzerimdeki elbisenin kabarık eteğini elimle kaldırdım ve kendime çekidüzen vererek otoriter bir duruşla Nina'ya baktım.

"Senin," dedim kararlı bir sesle. "Bedenim... Rüyalarım ve tüm kontrolüm senin... Ama senden korkmuyorum."

Tıpatıp bana benzeyen yüzünde bir gülümseme peyda oldu. "Biliyorum," dedi. "Benden korkmanı istemiyorum."

"O hâlde amacın ne?" diye sordum kuşkuyla. "Sen... Ölüsün Nina Raven. Sen tam 359 yıl önce öldün! Benimle oyun oynamak mı istiyorsun?" Ona doğru temkinli bir adım attım. "Benden ne istiyorsun?"

Sakinleştirici gülümsemesiyle beraber, "Sakin ol, sana zarar vermeyeceğim," dedi. Sonra da beni boydan boya süzerek, "Nora..." diye mırıldandı. "Burada... Benim yuvamda; Raven Malikânesinde yaşadıklarına akıl sır etmiyor, değil mi? Şaşırıyor, korkuyor ve gazaba uğramaktan endişe ediyorsun."

"Etmiyorum," dedim netçe.

Ondan korkmuyordum. Beni eli geçirmesine izin veremezdim. O ise söylediğimi umursamadan ellerini kirli beyaz mermere dayadı ve gözlerini kapattı.

"Buraya geleceğin günü biliyordum," dedi umut dolu bir sesle. "Sevgilim Christoffer'ın, benim ve evlatlarımın intikamını alacağını, kehaneti gerçekleştireceğini en başından bu yana biliyordum." Gözlerini açarak tebessüm etti. "Sana suretimi gösterdim," dedi bana yaklaşarak. "Sana yaşadıklarımı... Hayatımı gösterdim. Bana yapılan zulmü ve eziyeti anlattım sana."

Dibime kadar girmişti Nina. Teninin soğukluğu yüzüme çarpıyordu. Lakin o... O kadar güzeldi ki, diğerleri gibi çirkin kokmuyor, korkunç görünmüyordu. Mavi gözleri parlasa da siyah gözbebekleri tamamen bembeyazdı. Onu ölü gösteren tek şey beyaz-mavi karışımı gözleriydi. Bizi ayıran en büyük fark da buydu.

"Sen de bana eziyet etmeye çalıştın," dedim suratına karşı.

"Hayır," dedi yumuşak bir tonlamayla. "Sana kendimi anlatmaya çalıştım Nora. Seni o yaratığın şerrinden korumak için kalkanlarımın altına aldım." Gözlerini gözlerimden ayırıp bulunduğum alana süzdü. "Seni defalarca kez evime... Buraya çağırdım. Uykularında seslendim, adını sayıkladım amma velakin sen, bana gelmedin," diye fısıldadı. "Seni su kuyusuna götürdüm ben... Rahibe Katarina'nın yardımıyla... Evlatlarıma, aileme yapılan eziyetleri gösterdim. Kalbine merhamet tohumları koydum. Evlat acısını tattırdım ve evlat sevgisini bahşettim. Lakin sen, benim varlığıma, hâlâ bu duvarların ardında yaşayabileceğime canı gönülden inanmadın. Eğer inansaydın, canını acıtarak buraya getirmek zorunda bırakmazdım seni."

Şaşkınlıkla Nina'yı dinliyordum. Amacı gerçekten bana yardım etmek miydi yoksa bu da Kambur Kadın'ın bir oyunu muydu, ayırt edemiyordum.

Ona biraz daha yaklaşıp, "Neden Nina?" diye sordum. "Neden canımı yakmaya çalıştın? Bu bir intikam arzusu mu? Yoksa kendine ve acılarına, hatta yaşadıklarına bir ortak mı arıyorsun? Amacın empati kurmamı sağlamak mı, beni kontrol etmek mi?"

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now