GM | 33 | Nefessiz

2.2K 269 53
                                    



Ne yapacağımı bilemez bir hâldeydim. Bedenim kaskatı kesilmiş, zihnim kısa bir anlığına durmuştu. Enseme dökülen saçlarımı hafif hafif okşayan nefes, biri tarafından üfleniyordu. Odada yalnız olmadığım ve az önce bu odada Sarah'dan başkası olmadığı gerçeği beni daha da tedirgin ederken zorlukla gözlerimi Victor'dan ayırdım. Pencerenin camına baktım. Ufaktan da olsa kendini belli eden yansıma, beni gitgide ürpertiyordu.

Arkamda, tam arkamda... Yüzünün yarısını görebildiğim biri duruyordu. Bunun Sarah olmadığını iyi biliyordum. Kim olduğunu da...

Kalp atışlarım hoyratlaşırken nefesim tamamen kesilmişti. Köşeye sıkışmıştım sanki. El bileklerim karıncalanıyor, avuçlarımın içi terliyordu.

"Linda..." diye mırıldanabildim sadece.

Yüzünü biraz daha meydana çıkartırken aynı anda bana da yaklaşmıştı. Şimdi nefesi tamamen tenimi delip geçiyor ve buram buram küf kokusu burnumdan ciğerlerime doluyordu. Kokuyu algıladıkça başımın dönüğünü hissediyordum. Burnumun ucu uyuşmuştu. Tek bir harekette dahi bulunamıyordum. Kaskatıydım.

"Beni... Ona götür," dedi incecik bir sesle. Hatta öyle inceydi ki bu sesin hiçbir insana ait olmayacağı belli oluyordu. Kanımı dondurmuştu.

Gitgide uyuşan sağ omzumun sebebi Linda'nın soğuk nefesiydi. Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi araladım yavaşça. Camdaki yansıması burnumun dibindeydi. Solgun, bembeyaz teni ara ara kararmış ve kapkara saçları keçe gibi katılaşmıştı. Yüzünde birçok içe göçük çukur... Çukurların arasında ise yavaş yavaş dolanan... Küçük böcekler... Siyah... Böcekler...

Gözleri akıyla karışmıştı sanki. Bembeyaz... Ancak derin iki tane çukur gibi yüzünün ortasında duruyordu. Sağ gözünden giren küçük bir böcek burun deliğinden dışarıya çıktı. Bütün vücut fonksiyonlarım durmuştu. Ta ki... O böcek çıplak omuzuma atlayana kadar...

Ufak bir hareketle yerimden sıçradım. Omuzumdan boynuma doğru yükselen böcek tenimi yakarak geçiyordu. Acısı dayanılmaz bir haldeydi lakin ben titreyen ellerimi kaldıramıyordum. Böcek boynumda dolandı, dolandı... En sonunda kulağımın dibinde gelmişti. Küçük antenlerinin titrek hareketlerini hissetsem dahi Linda'nın beyaz gözlerinden gözlerimi alamıyordum.

Ve bir kadın çığlığı daha...

Kulağımın dibindeki fısıltı benzeri çığlık bana öyle şiddetli bir oktavdan duyulmuştu ki... O an kulağımın içindeki karıncalanmanın nedenini çok iyi bilsem bile hareket edemememin sebebi belki de buydu. Ses. Karman çorman olan aklım, içinde bir böceğe ev sahipliği yapıyordu ve ben o böceğin kulağımın içinde attığı adımların hepsini parmak uçlarıma kadar hissedebiliyordum.

Tüm beyin damarlarım suyunu çekerken böceğin şu an ne yaptığını iyi biliyordum. Nasıl bildiğimi bilmiyordum ama sanki o benim bedenimde değildi, ben o böceğin bedenindeydim. Hareketlerini görebiliyor, anlayabiliyor ama kontrol edemiyordum.

Yumurtlamıştı.

Tam boynuma... Sadece birkaç saat önce Kuzey'in dudaklarının değdiği şah damarımın içine yumurtlamıştı. Ve o küçük... Hareketli ve arsız yumurtalar damarlarımda akan kanla beraber tüm bedenimin içine doğru hızla yayılıyordu. Anbean... Durmaksızın... Hızlı hızlı, yayılıyordu. Boynumdan göğüslerime, karnımdan ayak bileklerime kadar her bir damarımın içinde bulunan küçük böcek yumurtalarını hissedebiliyordum. Hatta öyle bir hissedişti ki bu, sanki ben bir mezarın içindeydim. Ölümden sonrası kalan bedenime yayılan böcekler her gittiği alana yerleşirken burnuma çürük toprak kokusu dolmuştu. Göğüs kafesimdeki daralma bir mezarı andırıyordu. Ölümü hissediyordum.

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin