4. Çok gezen mi, yoksa çok okuyan mı bilir?

17 5 0
                                    

"Çok gezen mi bilir çok okuyan mı" demiş eskiler. Gezmeyi okumayla kıyaslayacak kadar önemli görmüşler hatta belki üstün tutmuşlar.

Eski dönemlerde insanlar kısıtlı bir çevre ve çok sınırlı bir kültürel alan içinde yaşadıkları için ufukları dar oluyordu. Gezmek ve pek çok farklı kültürlerle haşır neşir olmak elbette kişinin pek çok zincirlerini kırmasına vesile olacaktır.

Bugün dahi askerde komutana künye verirken isim ve soy isme memleket de ilave edilir. "Ali Veli Edirne, Emret komutanım" diye bağırırız; çünkü komutan o askerin memleketinden nasıl biri ile muhatap olduğunu az çok anlayabiliyor(du).

Düşünün! Kişinin ait olduğu kültürel çevre, daha doğrusu ada, onun karakteri ve davranışı üzerinde ne derece etkili oluyor. Bu etki aynı zamanda onu sınırlıyor anlamına da gelir. İşte dünyayı veya geniş coğrafyaları gezmek, bu sınırları kaldırmakta ve bilinçteki blokajları çözmekte etkilidir veya geçmişte etkili idi.

Günümüzde gezmenin bilinç üzerinde kayda değer bir açılım yapmasından söz edemeyiz. Zira iletişim devrimi yüzünden zaten dünya koca bir köy görünümüne kavuşmuş durumda. Peki nedir o zaman bu gezme sevdasının iç yüzü?

Cevabı tasavvufî eserlerden alalım: "Emmâre mertebesindeki bilinç için dünya süslenmiş bir gelin gibidir. Ona öylesine güzel ve çekici gözükür". Halbuki hakikat ehli tam tersini söylemişler; "Dünya envai çeşit süsler takıştırmış, çok çirkin ve kart bir kocakarıdır. Aşıklarının hepsini öldüren bir kara duldur" diyorlar.

Şimdi tekrar soralım: "Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?"

Okumanın manası, kişi kendin bilmektir. Böyle okumayan kişi, kitap yüklü eşektir.

ISNETUSWhere stories live. Discover now