Hazırladıklarının kalanını yeniden tepsiye doldurdu ve salona götürmek için eline aldı, tam mutfaktan çıkıyordu ki kapı sesi duydu; tuttu nefesini. Güneş'ti bu. Dudağını ısırdı. Kızın yaklaşan adımlarını koridorda duydu.

Güneş asık suratıyla Efe'nin yanına ilerlerken adamın yüzünün güldüğünü görünce şaşırdı.

Neşeyle "Günaydın!" derken Efe'nin gülüşü soldu bir anda. Güneş neden öyle soğuk bakıyordu? Kaşlarını çattı. Yanlış bir şey mi yapmıştı? Panikledi. "Kahvaltı hazırlıyordum da... Bize."

Güneş gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Düşündüğü gibi değil miydi yani? "Günaydın... Zahmet etmeseydin."

Efe burukça gülümserken başını tepsiye eğdi. Farkında olmadan daha sıkı kavramıştı elleri. "Yok... Ne zahmeti."

Güneş Efe'nin arkasından mutfağa göz gezdirdi. Gereksiz yere gerginlik yaratmıştı. Her şeyde bir anlam arayıp kafasında kurarsa böyle olurdu işte. Kendine kızdıysa da hemen toparlanıp yüzüne bir gülümseme kondurdu. "Ben de yardım edeyim o zaman."

Efe'nin kafası karışmıştı ama kızın yüzü normale dönünce o ânı şimdilik unutmayı seçti. Başını sallayarak arkasını döndü ve ocağı işaret etti. "Çay olmuş mu diye bakabilirsin istersen. Ben pek anlamam..."

Güneş kaşlarını kaldırdı şaşkınlıkla. "A, nasıl yani?" Efe'nin yanından geçip ocağa koştu. Demliğin kapağını kaldırıp baktı.

"Pek çay içmem de..."

"Ben çok severim ama sen kahve insanıydın değil mi, doğru."

Efe gülümsedi. Güneş hatırlıyordu geçen gün gecenin bir yarısı kahve içtiğini.

"Olmuş sayılır, beş dakika daha demlensin. Hatta ocağın altını da kısalım."

Efe geri dönüp Güneş'in yanına gitti. Kız eğilip ocağın altına bakmaya çalışırken gözlerini yumdu. Kokusunu almaya çalıştı. Saçlarını niye toplamıştı ki kız! Açıp savursaydı keşke... O da koklasaydı doya doya.

"Tamamdır..."

Efe hayalinden uyanıp Güneş'e baktı. Başını salladı.

"Tepsidekiler ne? Ceviz mi o? Kayısı da varmış! Kuru incir... Ben çok severim ya!" Güneş tepsiye uzanıp hepsinden birer tane aldı ve tıktı ağzına. Gözlerini kapatıp tatları hissetmeye çalıştı. "Çok özlemişim..." Çiğnerken bir kez daha uzandı kâselere, incirin içine yarım ceviz koydu ve Efe'nin ağzına uzattı.

Efe gülerken açtı ağzını. Kızın parmakları dudağına değerken içi titredi. "Özledim." dedi içinden. Ama dışından söylemeye cesaret edemedi.

"Sen de çok seviyorsun galiba, hepsinden var!"

Efe ağzındakileri yutmaya çalışırken kafasını salladı iki yana.

Güneş şaşırdı. "Sevmez misin?"

"Sevmezdim, ama senin elin sevdirir belki."

Güneş'in yüzüne bir gülümseme yayılırken kaşları havalandı. Dün gece sahildeki danslarını hatırladı, yutkundu. Sabah pek öyle düşünmemişti ama Efe hâlâ aynı Efe'ydi. Bakışları, gülüşü, sözleri... Ellerini topuzuna götürüp yüzüne düşen saçları kulağının arkasına sıkıştırırken konuşmaya başladı. "Ben İstanbul'a yeni geldim demiştim ya, Londra'dan, dokuz on gün oldu. Bir türlü alıp yiyemedim. Londra'da almıştım ama hiç benzemiyor bunlara. O yüzden böyle görünce... Atladım birden."

Güneş'e GiderkenWhere stories live. Discover now