8: "NÜ"

1.1K 41 22
                                    

"Anlatmak isteriz... Birileri kesmeden belki saatlerce belki günlerce anlatmak, anlatmak... Çünkü anlaşılmaya açız. Çünkü herkes anlatıyor ama çok az kişi gerçekten dinliyor. Ve anlaşılmadıkça daha çok anlatmaya çalışıyoruz. Yerlerine bir türlü ulaşamayan, milyonlarca duygu var boşlukta..."

***

"Bitti mi?"

"Bitti."

Güneş Efe'nin uzattığı tarağı ağır hareketlerle alırken adamın tok sesinin aksine kendi sesinin cılızlığını fark etmemesini diledi. İlk defa bu kadar uzun, açık ve net konuşmuştu Efe. Nefes almaya çalışırken dudaklarının titrediğini hissetti Güneş. Ne yapacağını bilemedi ama öylece oturmak da anlamsızdı. Ayağa kalktı. Efe'nin gözlerinin üstünde olduğunun bilincinde olarak bakındı etrafa. Adamın içini okuyan sözleri kalbinin ortasına otururken az evvel saçını kuruladığı ıslak havluya dokundu elleri.

"Şey... Banyoya asayım ben... Islak ya..." Yatak odasından mırıldanarak çıkıp banyoya vardığında derin bir nefes aldı Güneş. Gözlerini kapattı. Efe'nin her bir lafının haklılığı karşısında diyecek hiçbir şeyi yoktu. "Madem öyle..." dedi, başını salladı hızlıca. Vücuduna doladığı havluyu çıkardı ve saç havlusuyla birlikte askıya astıktan sonra adamın yanına gitmek için adımlarını yatak odasına doğru yönlendirdi.

***

Efe Güneş'in odadan çıkmasıyla önce derin bir nefes alıp gözlerini ovuşturdu. Böyle konuşarak meseleyi uzatıyor muydu? Parmakları istemsizce boynunu ve ensesini sıkarken düşündü. Uzatmaktan ziyade açıklığa kavuşturmaya çalışıyordu aslında, aralarındaki anlaşmazlıkların üstünü kapatıp dağ gibi biriktirmeye gerek yoktu. "Çünkü..." dedi. "Çünkü Güneş'ten-" Omuz silkti. "Basbayağı hoşuna gidiyor işte kız." dedi kendine. Yüzünde bir gülümseme belirirken bu evin kapısından içeri girmeden önce planladıklarını düşündü; bir de yaşadıklarını. Ellerini yüzünde gezdirdi, bir nefes aldı. Üşümüştü ve fazla çıplak hissetti kendini. Belinde sarılı bir havluyla yatakta oturup kalmıştı. Giyinmeliydi ama... Kıyafetlerini banyoda bırakmıştı, ofladı. Başını tavana doğru çevirdi. Gördüğü manzara yüzünde önce bir şaşkınlık ifadesi; sonra da ani bir gülümseme oluşturdu. Elini sanki tavana dokunabilecekmiş gibi havaya kaldırdı. Bu görüntü sebepsizce hoşuna gitmişti.

"Bu evin en güzel eşyası o..."

Efe Güneş'in kısık sesini duyduğu an kolunu aşağı indirdi ve koridorun ışıklarını kapatan kıza döndü. Tüm ev derin bir karanlığa gömülürken sadece yatak odasının camından sızan sokak lambasının zayıf ışığı aydınlatıyordu bedenlerini. Güneş çırılçıplak halde kollarını önünde birleştirmiş adamın yüzüne bakıyordu. Sırtını kapının pervazına yaslamıştı. Biraz titriyor gibiydi. Efe dilini istemsizce dudaklarında gezdirirken kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Daha fazla bakamadı kıza, gözlerini tavana doğru çevirdi.

Güneş, nemli saç tutamları göğüslerinin üzerinde salınırken yatağa doğru ilerledi. İnce beyaz pikeyi kaldırıp yatağın içine girdi ve sol tarafa kayarak uzandı sessizce. Gözleri yeniden tavandaki kabartıları buldu ve sakince anlatmaya başladı. "Dört yaşlarındaydım... Kreşe başlamıştım zorunluluktan. Hiç gitmek istemiyordum. Ağlıyordum, bağırıyordum ama nafile... Annem kafaya koymuştu 'Güneş kreşe gidecek.' diye. Ne yaptıysam vazgeçirememiştim. O da haklıydı aslında... Çalışıyordu, babam da öyle... Yine bir gün, yine ağladım tabii. Çocuk aklı... 'Baba n'olur götürme beni." diye diye ağladım... Babam da çok düşkündür bana, hiç dayanamaz. Ama annemi de biliyordu... Kreşi eksek tonla laf edecekti. 'Gel, seninle bir anlaşma yapalım.' dedi. Nasıl da heyecanlanmıştım... 'Ne anlaşması baba?' dedim. 'Eğer bugün kreşe gidersen ve uslu bir çocuk olursan sana bir hediye alacağım, hem de bugün akşam.' dedi. Beni görmen lazım, nasıl sevinmiştim... 'Tamam, ama söz ver!' dedim; 'Söz!' dedi. O gün ilk kez kreşe mutlu bir şekilde gitmiştim. Hiç ağlamadan hem de... Sonra akşam oldu; annem beni eve getirdi. Babamın işten gelmesini beklemeye başladım. Sonra geldi babam... Elinde küçücük bir hediye poşeti var. Merakımdan yerimde duramıyordum. Odama gittik hemen. Paketi açtım, açık renklerde böyle minicik bir sürü yıldız, bir tane de ay var, hilal şeklinde... Anlayamadım tabii. Alakasız geldi. 'Sabret.' dedi babam... Onları odamın tavanına tek tek yapıştırdı. Yapıştırırken de soruyordu bana, 'Bu nerede olsun, şu nerede dursun?' diye. Neyse... Yapıştırdık hepsini. Babam 'Gece uyuma vaktin gelince esas hallerini göreceksin.' dedi. Geceyi beklemeye başladım bu sefer... Sonra yatma vaktim gelince babam kapattı gözlerimi, yatağıma yatırdı. 'Şimdi.' dedi. 'Başını tavanı çevir ve aç gözlerini...' Ve gördüm... O yaşıma kadar gördüğüm en büyüleyici şey olduğuna yemin edebilirim... Asla göz yorucu değil, hepsi bir düzende ve parıl parıl parlıyor... Sanki gerçekten dürbünle gökyüzüne bakıyor gibiydim. Çok güzeldi... O gece onları seyretmekten uyuyamadım... O günden sonra en çok sevdiğim şey o tavandaki süslerim oldu ve bu yıllarca hiç değişmedi. Hatırlıyorum da bir ara, liseye geçtiğim yazdı sanırım... Evde tadilat vardı, 'Sökelim bunları.' dediler. 'Hayır.' dedim, 'Kalsın...' Niye biliyor musun? Uyku sorunum var benim... Özellikle stresli olduğum zamanlarda geceleri düşünmekten hiç uyuyamam. Liseden itibaren belirgin bir şekilde yaşadım uykusuzluğu. Üniversiteye gidene kadar ilaç kullandım, belli aralıklarda. Ne zaman uykularım kaçsa daha çok stres olurdum ve ağlardım sessizce. Sonra kendimi sakinleştirmeye çalışırken aklıma gelirdi ve kafamı kaldırıp tavana odaklandığımda rahatlardı zihnim. Değişik bir etkisi vardı bana, belki saçma gelebilir ama öyleydi işte... Sonra üniversiteyi kazandım, Ankara'da hatta söylemiştim... Yurtta kalmaya başladım. Doktorum bırakmamı tavsiye etti, ben de uydum. Sebep olarak sınav stresi falan demişlerdi ama değilmiş, benim sorunum genel hayatlaymış, kendimleymiş, geçmeyecek türden... Kullanmamak için inat ettim, o ilaçlardan nefret ediyordum çünkü. Ama kullanmayınca her şey daha da zorlaştı. Bir türlü uykuya geçemiyordum çünkü tavanıma yıldızlarımı ve ayımı yapıştıramazdım... Çok çocukçaydı biliyordum, çok utanıyordum ama beni geceleri sakinleştiren şey oydu... İşte üniversite de bir şekilde düşe kalka geçti. Sonra Londra'ya gittiğimde bir süre düzeldim gibi olduysa da İstanbul'a taşınınca 'Şimdi ne yapacağım ben?' derdi beynimin içini kemirmeye başladı. Arada ilaç alıyorum ama yan etkileri mahvediyor beni... O yüzden geçen gün alternatif bir çözüm yolu düşünürken aklıma bu geldi. İnternetten buldum ve hemen aldım, yani babamın hediyesinin aynısı değil ama benziyor." Derin bir nefes alıp yanağına akan yaşları sildi, gülümsedi ve devam etti. "Bu arada tek başına yapmak zormuş ama idare eder bence. Umarım değer."

Güneş'e GiderkenΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα