5: "İZLENİM"

1K 57 65
                                    

Beyaz tavan. Yarım açık pencere. Odaya dolan güneş, ılık bir esinti. Karşıda ise Monet'in Impression, Soleil Levant tablosu. Başucunda 9.30'u gösteren ayaklı bir saat.

Evet, Güneş'in uyandığı anda gördüğü şeyler bunlardı.

Yavaşça başını çevirdi. Yatağın sol yanına bakınca alçak yastık ve kırışmış çarşafla karşılaştı gözleri. Dudağını ısırdı. Pikenin altından kolunu çıkarıp uzattı boş yere. İçinden bir üşüme geçti. Parmaklarını çarşafın kırışıklığında gezdirirken doğruldu hafifçe. Neden yalnızdı? Etrafına bakındı. Odada yabancı hissetti kendini. Pikeyi daha çok doladı bedenine. Derin bir nefes verdi ve saçlarına geçirdi parmaklarını. Daha fazla oturmak anlamsızdı. Pikeyi yavaşça üzerinden çekti ve ayaklarını sarkıttı yere. Kıyafetlerinin nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı. İç çamaşırı ve kotu buralarda olmalıydı. Ya geri kalanı? Yutkundu. Nasıl alacağını düşünürken karşıdaki ahşap sandalyenin üzerindekiler gözüne çarptı. Özenle katlanmış halde duran kendi kıyafetleriydi sanki. Ayağa kalkıp ilerledi. Efe getirmişti demek ki. Gece mi? Sabah mı? Belki de az önce. Kafasını salladı iki yana. Bir önemi yoktu. Sessizce giyinmeye başlarken dolabın kapağındaki aynayı gördü. Vücudu çekti dikkatini, kaşlarını çattı. Bacaklarında gezdirdi ellerini. Kısa tüyleri eline gelince dudağını sarkıttı. Keşke daha önce halletseydi bu işi. Ofladı. "En kısa zamanda." dedi.

Giyindikten sonra kotunun cebindeki tokayla saçlarını gelişigüzel topladı. Hazırdı artık. Odaya göz gezdirdi son kez. "Yatağı toplasam mı?" diye düşündü. Yoksa nevresimleri mi değiştirseydi? Ama ilk kez girdiği bu odada adamın düzenine karışmak ne kadar doğru olurdu bilemedi. "En iyisi çarşafı, yastıkları düzeltmek ve pikeyi örtmek." dedi ve halletti çabucak. Sıcaklamıştı. Dünden kalan teri vardı bir de. Keşke duş alabilseydi. Derin bir nefes aldı. Bir kez daha kolaçan etti odayı. Normal görünüyordu her şey. Ya telefonu? Dün geceyi hatırlamaya çalıştı. Kapıdan adımını attığından beri çantasından çıkarmamıştı. Arayan soran olmuş muydu acaba? Yutkundu. Olmamasını diledi. Bugün kendini evine kapatmak ve dünyayla iletişimini koparmak istiyordu sadece.

Düşünceleri dakikalardır beynini kurcalarken niye ayakta dikildiğini sordu kendine. Kapıyı açıp çıksaydı ya odadan; neyi bekliyordu? Çekiniyor muydu yoksa? Omuz silkti. Sadece Efe'yi görünce ne diyeceğini bilemiyordu, o kadardı. Derin bir nefes verdi ve yavaşça açtı kapıyı. Mutfaktan sesler geliyordu.

***

"Oyalanmanın sırası mıydı be Efe!"

Efe reçelleri küçük kâselere boşaltırken kendine söyleniyordu. Acele etmeye çalıştı. Kahvaltının yarısını bile hazır değildi. Güneş uyanırdı şimdi.

Salatalıkları ve yeşillikleri doğramak için hızlıca doğrama tahtasını çıkardı. Elini kesmeseydi bari, hiç beceremezdi mutfak işlerini. "Yemek değil sonuçta, yaparım!" demişti. Hazırlaması gereken üç beş parça bir şeydi.

Derin bir nefes verdi ve doğradıklarını geniş bir tabağa aktardı. Tepsiye koydu ve götürdü salondaki masaya. Özenle yerleştirdi servisleri, peçeteleri, çatal ve bıçakları. Hazırladığı sofrayı beğenmişti. Gerçi çok anlamazdı, kahvaltı alışkanlığı yoktu. Ama belki Güneş'in vardı. Zaten dün pizzaları da yiyememişlerdi. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kız kesin aç uyanırdı.

Bardakları koyarken arka odadan bir ses geldi. Kontes miydi? Güneş miydi yoksa? Yutkundu. Güneş olmasını istemezdi. Hem daha hazır değildi, hem de... Hem de kızı görünce ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyordu. Güneş'in nasıl davranacağını bilmiyordu bir kere. Yanına mı gitseydi? Öperdi belki. Başını salladı iki yana. Vazgeçti. Oysa dün gece her şey çok güzeldi. Mutlu uyumuşlardı. Daha doğrusu Güneş mutlu uyumuştu. Görmüştü Efe. Kuruyemişleri tabaklara koyarken gözü daldı. Sokak lambasının ışığında kızı izlemişti yataktan kalkana kadar; gözünü bile kırpmadan. Ne kadar güzeldi... İçini çekti, şimdiden özlemişti.

Güneş'e GiderkenTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang