25. Bölüm

673 32 0
                                    

Leyadan
Kahveleri yapıp ben de bahçeye çıktım. Kahveleri verdikten sonra annemin yanına oturdum.

Babası: Ee evlat tavlaya var mısın?
Yağız: Aslına bakarsan ben tavla oynamayı bilmiyorum Tankut amca.

Ben de gülerek babamı gösterdim.

Leya: Aslına bakarsan babam da pek bilmiyor tavlayı.
Babası: Benim kızıma bak sen.
Leya: Yalan mı baba? Bana bile yeniliyorsun?
Babası: Hiç de bile. Ben sen üzülme diye yenilmiş gibi yapıyorum. Ben işi ustasından öğrendim. Hiç yenilir miyim?
Annesi: Kesin öyledir Tankut.
Babası: Getir içeriden kızım tavlayı. Ben şimdi Yağıza öğretiyim de görün siz.

Tavlayı içeriden getirdikten sonra babam tek tek Yağıza her şeyi anlattı. Sonra da oynamaya başladılar.

Babası: Hadi bakalım herkes yerlerini alsın. Kim kimi tutuyor hanımlar?

Annele ben Yağızın tarafına geçince

Babası: Öyle olsun. Görüyor musun Yağız besle kargayı oysun gözünü.

Yağız sadece buna gülümsemişti. Ben de babamın yanına geçerek

Leya: Olur mu öyle şey. Ben seni tutuyorum tabi ki babacığım. Şaka yaptım sadece. Hem Yağız daha yeni öğrendi. Seni yenmesi imkansız.
Babası: İşte benim kızım. Serap hanım gördünüz mü babasının kızı. Kimin kazanacağını biliyor.
Annesi: Tamam o zaman eğer Yağız kazanırsa bize baba kız limonata yaparsınız.
Babası: Tamam. Biz kazanırsak siz yaparsınız.
Annesi: Anlaştık.
Leya: Baba aceba iddiaya girmese miydik?

Dedim gülerek. Annemle Yağız da güldü. Babamın oyuna başlamasıyla herkes onu izlemeye başladı. Bir de gerçekten bu işin ustasıymış gibi elini falan öpüyordu. Zarları attıktan sonra annemle ben gülmeye başladık. Babam iki ve üç atmıştı. (Bu arada tavlaya alakalı en ufak bir bilgim yok. O yüzden yanlış bilgi verebilirim.)

Leya: Olsun babacığım hem oyunun başındayız zaten.
Babası: Hadi at Yağız.

Yağız altıya altı attı. Şanslı başlamıştı.

Babası: Oooo bu ne bal? Zar falan tutmuyorsun değil mi?
Yağız: Galiba tutmaya çalışsam beceremem.
Leya: Hadi baba bak şimdi sana şans getirmesi için zarları sana ben veriyorum.
Babası: Bu sefer hiç kaçamaz bu zarlar. Benim biricik kızım vermiş.

Tuanadan
Dayanamadım ve oturduğum yerden kalktım.

Çağan: Noldu bitti mi?
Tuana: Ee hayır. Çocuklar siz devam edin. Ben elimi yıkayıp geliyorum.
Mert: Ama yüzünü yıkama.
Tuana: Tamam. Hadi siz devam edin ama ne yaptığımızı söylemeyin tamam mı sürpriz olsun.
Lila: Tamam.

Lavoboya gidince elimi yıkadım. Hep boya olmuştu. İçeri girdiğimde biraz uzaklarına oturdum. Çocuklar hep birlikte Çağanın suratını boyuyorlardı. Çağan onlarla konuşup güldürüyordu. O sırada ben de gülümsedim. Yanıma Dilara abla oturunca

Dilara: Çağan ilk defa seni getirdi.
Tuana: Nasıl yani?
Dilara: Çağanın büyüdüğü yer burası. O zamanlar ben yeni gelmiştim buraya. Çağan da çok dışadönük değildi. Sonra alışınca bana hep Dilara demeye başladı. İşte sonra Leyayla tanıştı. Leyanın babası yardımsever bir adam. Hep gelirdi buraya. Bir keresinde kızını da getirdi. O da Çağanla çok iyi anlaştı. Büyüyünce Çağan buradan ayrıldı. Yardım etmek istediler ama Çağan istemedi. Onlar da fazla ısrar etmedi.
Tuana: Bilmiyordum.
Dilara: Sana anlattı diye düşünmüştüm. Ama seni bulduğuna sevindim. Baksana yüzü gülüyor.
Tuana: Aslında ben-
Dilara: Biliyorum kızım sen kız arkadaşı değilsin. Çağan seni buraya getirmeden önce bana söylemişti.

Dedi sıcak bir gülümsemeyle. Peki niye böyle yapmıştı o zaman? Ya da kadın niye bana seni seviyor dedi?

Dilara: Seni seviyor demiştim. Gerçekten seviyor.

Sadece ona baktım. Dilara abla yanımdan ayrıldı. Az sonra da Çağanı çekiştirerek yanıma getirdi çocuklar. Yine hep bir ağızdan

: Nasıl olmuş Tuana abla?
Tuana: Bakıyım. Çok komik.
Çağan: Hey ben de burdayım. Hem siz benim suratıma ne yaptınız?
Tuana: Söyleyelim mi?
: Evettttt.
Tuana: Palyaço.
Çağan: Palyaço mu? Bütün yakışıklılığı gitti desene. O zaman ben de intikamımı almalıyım. Mesela bu çocukları yemeye başlayım.
Tuana: Çocuklar galiba kaçmamız lazım.

Çocuklar bağırarak gülerek etrafta koşmaya başladılar. Ben de onların arkasından koşuyorum. Çağan da bizim. Sılayı yakalayınca

Çağan: İşte ilk yemeğim. Karnım da acıkmıştı. Neresinden başlasam aceba?
Sıla: Aaaaaaaaaa dur beni yeme.
Çağan: Ama benim karnım aç.
Sıla: Sana şeker vereyim.

Çağan tam Sılayı yiyecek gibi yapınca Sıla da bağırıyordu. Arkadan Dilara ablanın sesi ile ona döndük.

Dilara: Hadi çocuklar öğle yemeği vakti.
Sıla: Beni yemezsen sana yemek veririm.
Çağan: Güzel teklif. Sence Tuana bırakayım mı onu?
Tuana: Yemek varsa bırak.
Çağan: Bu sefer ucuz atlattınız. Ama yemeğinizi yemezseniz sizi yerim.

Diyerek onları kovalamaya başladı. Diğerleri de hemen yemek masasına oturdular. Biz de yanlarına geçtik. Yemek yerken aynı zamanda da bize bakıp gülüyorlarlardı. Yüzünüzdeki boyalar yüzünden.

Leyadan
Beklediğimiz gibi oldu. Babam çok da küçük olmayan bir farkla yenildi.

Annesi: Mutfağın yerini göstermeme gerek var mı?
Leya: Of baba ya ben demiştim sana. İddiaya girmeyecektik.
Babası: Kızım ben bilerek yenildim.
Annesi: Dur tahmin ediyim Yağız üzülmesin diye değil mi?
Babası: Tabi o da var ama biz baba kız bir şeyler yapalım diye yenildim. O zaman bize müsaade. Buyurun küçük hanım.

Diyerek mutfağa girdik. Arkamızdan Yağız ve annem de içeri girdiler.


Değişen HayatlarΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα