30. Bölüm

599 60 1
                                    

Selamm.

Nasılsınız?

Bölüme geçelim...

Adım adım finale...

***

Bugün bütün danışmanlarım ile görüşmüştüm ve kliniği bir haftada ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Saat 16.30 idi. Dilay ile klinikten çıkıp arabaya bindik.

Dilay emniyet kemerini taktıktan sonra "Konum atmıştı değil mi?" dediğinde başımla onaylayıp cevap verdim.

"Attı attı, ben biliyorum orayı." diyerek arabayı çalıştırıp sürmeye başladım.

Sahilin önüne geldiğimizde arkamdan tanıdık sesin seslenmesi ile o tarafa döndüm.

"Sevgilim." dedi Buğra arabayı kilitleyip yanıma gelerek.

"Tam zamanında." deyip yanağına öpücük kondurdum.

Yusuf'un dediği yere geldiğimizde biz hariç herkes oradaydı. Hepsiyle tek tek selamlaşıp öpüştükten sonra Yusuf önümüze geçip anlatmaya başladı.

"Bakın şimdi şuraya iki tane pamuk minder koyacağız, buraları tüller ile kapayıp şuralara da mavi gül yaprakları dökeceğiz. Funda mavi güle bayılır. Minderlerin önüne de mumlar dizeceğiz, küçük bir sofraya pasta, kurabiye, içecek falan koyacağız." dediğinde sevinçle onayladık.

"Sonra ben Funda'yı arayacağım ve sahile gelmesini söyleyeceğim. Ahmet sen sahilin başında bekleyip burada telefon çekmediği için Funda geldiğinde koşarak bize haber vereceksin. Birlikte mumları yakacağız ve ortadan kaybolacağız." dedi ve derin bir nefes alıp devam etti.

"Funda gelip buraya girdiğinde ben arkasında geçeceğim ve eğilip diz çökeceğim. Buğra sen o sırada
'Sezen Aksu - Olmaz olsun' şarkısını söylemeye başlayacaksın." dediğinde hepimiz gülerek onayladık.

"Eh hadi o zaman, başlayalım." dedi Sena alkış çalarak.

Bu kız büyüdü ama hâlâ şu sevinince alkış çalma özelliğini bırakmadı ya.

Sanki sen yapmıyorsun Ceyda?

Barışalım iç ses.

Seve seve :)

***

Ahmet "Abi, Funda geliyooooor." diye bağırarak yanımıza geldiğinde hep birlikte mumları yakmaya başladık.

"Lan böyle şeyler yazın olmalı." dedi Bulut mumları yakmaya çalışırken.

"Hava esmiyor farkında mısın kardeşim? O senin beceriksizliğin." Buğra Bulut'a laf söylediğinde Bulut Buğra'nın ağzına ökünmüştü.

Hızlı bir şekilde mumları yakıp son rütuşları da hallettikten sonra Funda'nın bizi göremeyeceği bir yere geçtik. O kadar güzel bir görüntü vardı ki. Ay ışığında güller ve mumlar eşiğinde, hafif deniz dalga seslerinde.

Funda geldiğinde sevinçle etrafa bakmaya başladı. Birini göremeyince güllerin arasından girip etrafa bakmaya başladığında Yusuf sessiz bir şekilde koşarak arkasında diz çöktü. Tam o anda biz de görebilecekleri bir yere geçtik. Ve Buğra evden getirdiği gitarını boynuna takarak çalmaya başladı. Bizde hep birlikte kol kola geçip dans etmeye başladık.

Funda şok içinde ağzını kapatıp kahkaha attığında gözünden yaşlar geldiğini görebiliyorduk. Bizde Buğra'ya eşlik ederek söylemeye başladığımızda Yusuf konuşmasına başladı.

"Günün geceye, tohumun toprağa, toprağın yağmura, gülün bülbüle, yarımın bütüne hasreti gibi; ışığına, saflığına, bereketine, çokluğuna, naif varlığına muhtaçlığım var sana. Kalplerimiz bir, dünyamız biz olsun. Benimle sonsuzluğa var mısın?"

YAZ YAĞMURU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin