33 x Düğün

Magsimula sa umpisa
                                    

Aynada son kez kendimi süzdüm. Siyah, tek kol bir elbiseydi. Sağ omzunda bileğime kadar tül vardı. Elbisenin yaka kısmında tülden fırfırlar vardı. Üst kısmı dar, beli tam belime oturmuştu. Etek kısmı ise daha boldu. Sol kısımda, üst bacağıma kadar bir yırtmaç vardı. Yırtmacın etrafı da yaka kısmında olduğu gibi tülden fırfırlar vardı. Ayağıma ince topuklu, tek bant siyah bir topuklu giymiştim. Saçlarım ise ensemde, salaş bir topuzdu. Makyajım fazla değildi, dudağımdaki kırmızı ruj dışında.

Topuzuma sim dökmeme de izin vermemişlerdi ayrıca.

Birkaç fotoğraf çekildikten sonra, annemlerin 'nerede kaldınız' adlı milyon tane aramasından sonra Sude, Efe abimi çağırmaya gitti. Ablam heyecanla bana döndü. "Nikahta bile bu kadar heyecanlanmamıştım." dediğinde alayla güldüm. "Heyecandan titrediğin için yürüyememiştin." dediğimde göz devirdi. Kıkırdadım ve yanına gittim. Elini tuttum usulca. "O kadar güzel olmuşsun ki, babam sana meleğim derken çok haklıymış."

"Ağlatama beni Vera." dedi ablam burnunu çekerken. Kıkırdadım. "Tamam tamam." dedim hızlıca. Ben geri çekilirken, Efe abim girdi içeri. Gözleri direkt ablamı bulurken, aralarından çekildim. Onlar sarılırken, gizlice dışarı çıktım. Bakışlar bana dönerken, kimseye bakmadan Eniz'e baktım. "Araba nerede?" dediğimde eli ile onu takip etmem için hareket yaptı. Eteğimi toplayarak peşinden gittim. "Hediyeleri vereceğim." dediğimde kafa salladı. Arabadan ablamın kolyesi ve Efe abimin kol düğmelerinin olduğu kutuyu aldıktan sonra eteklerimi toplayarak içeri koştum. Kapıda yakalamıştım onları. "Durun." dedim derin bir nefes alarak.

"Vera yine sim dersen ayağımdaki topukluyu kafana sokacağım." dedi ablam gözlerini kısarak. Göz devirdim ve kutuyu havaya kaldırdım. "Hediye vakti." diyerek neşeyle şakıdım. Kutuyu açtım ve kolye ile kol düğmelerinin kutusunu çıkardım. "Bu senin." diyerek kol düğmelerini abime uzattım. Kaşlarını kaldırarak aldı kutuyu. "Bu da senin." diyerek ablama uzattım. "Hadi yine iyisiniz."

İkisi de hediyeleri açtıktan sonra bana döndüler gülümseyerek. Aynı anda bana sarıldıklarında, gözlerimin dolduğunu hissettim. "Hep mutlu olun." dedim burnumu dramatik bir şekilde çekerken. "Birde yeğenimin ismini bana kattırırsınız artık." dediğimde gülmüşlerdi. Sevgi dolu anımızdan ve onların hediyelerini taktıktan sonra dışarı çıktılar. Sude ile birbirimize döndük. Derin bir nefes aldım. Yanıma yaklaştı ve elini omzuma kattı. "Düğün çiçeğini yakalaycağız." dedi bana gaz verircesine. Kafamı salladım heyecanla. "O çiçek bizim."

Ellerimizi çaktıktan sonra dışarı çıktık. Gözlerim hemen Özgür'ü bulurken, onun gözlerinin üzerimde olduğunu gördüm. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. "Makyaj işte. İnsanı değiştiriyor." dedi Arda bize bakarak. Ona dönmesemde Eniz'in onun kafasına vurduğunu hissetmiştim. Sude cevabı verirken, gözlerim hala Özgür'deydi.

Tam bu anda yanıma gelip, çok güzel olmuşsun demesi gerekmiyor muydu?

"Hadi gidelim artık, geç kalacağız." dedi Asrın abim saatine bakarken. Özgür kafasını sol omzuna eğdi ve yüzünde, kalbimin ritmini hızlandıran bir gülümseme oluştu. Beceriksizce gülümsedim. Yavaş adımlarla ona yürürken, oda bana doğru yürümeye başladı. Sonunda tam önünde durduğumda, gülüşünü biraz daha büyüttü. Ve ben biraz daha aşık oldum. Bir insan, başka bir insanın gülüşüne aşık olabilir miydi? Gülmek normal bir eylemdi sonuçtu. Ama oluyordum işte. O güldüğünde, dünyadaki tüm sorunlar halledilmiş gibi hissediyordum. Hiç üzülmeyecekmiş, her şeyi halledebilecekmişim gibi geliyordu.

KOÇTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon