2.BÖLÜM

39 9 8
                                    


HALİL’DEN...
Onun uyumasıyla gülümsedim. Arabayı durdurmuştum. Evine gelmiştik ama onu tatlı uykusundan uyandırmak istememiştim. Zaten on dakika olmuştu uyuyalı. Onun uyumasını izlemek bana huzur veriyordu. O benim için dünyanın en güzel kızıydı.

Bülent denen şerefsizle nişanlanması beni öfkelendirmiş ve canımı acıtmıştı. Onun başkasıyla evlenmesi düşüncesi kalbimi yakmıştı. Başkasına sarılmasını, başkasının elini tuttuğunu düşünmek kalbimi parçalamaya yetmişti.

Aldatılmasına sevinmemiştim buna rağmen. Evet, onu seviyordum. Evet o beni tanımıyordu. Evet o en güzel gülüşe sahip kızdı. Onu sevdiğimden haberi yoktu. Benden önce bir hayatı vardı ve nişanlanmıştı. Bu yüzden ona kızamazdım sonuçta.

Ama böyle bir kızı aldatmak… Buna sinirlenmiştim. Benim için dünyanın en güzel kızıydı. Ama başkası için bir oyuncaktan farksız değildi. Sevmediğin zaman ayrılmak varken neden kendinin ve karşındakinin saygısını ayaklar altına alırdı ki insan? Neden bu kötülüğü yapardı ona?

Ne yapacağına karar vermesi beni gururlandırmıştı. İçimden bir ses onun bu kadar dayanıklı görünmesinin altında bir tane daha kişilik yattığını söylüyordu: Gülerken aslında ağlayan kişiliği vardı. Onunla daha çok vakit geçirmemiştik. Ama bunu anlamak zor olmamıştı.

Onun için bu durum çok zor olsa da iyi idare etmişti. Başka bir kadın o adamı gördüğü yerde rezil ederdi. Ama Zeynep… O aksi gibi bunun için kanıt toplamayı ve bu kanıtlarla konuşmayı seçmişti. Ne gördüğünü bilmesem de sanırım yanlış anlaşılma olduğunu düşünüyordu. Bu bir yanlış anlaşılmaysa o zaman boş yere suçlayacaktı Bülent’i ve gözden düşecekti.

Ben bunları düşünürken Zeynep’in kollarını omzuna sarması dikkatimi çekmişti. Onu seyretmeye ve kafamdaki düşünceleri atmaya karar verdim. Onu izlerken bir şeyler düşünüp bu güzel anı beynime kazıyamamak… Bunu yapamazdım.

O sırada Zeynep sayıklamaya başladı.  Sanırım kâbus görüyordu. Bu durum beni endişelendirirken arabadan indim. Islak kıyafetlerim sonunda kurumuştu. Ama Zeynep’in kıyafetleri kurumuş muydu? Ben sahile gittiğimde çok ıslanmıştı.

Kahretsin! Yoksa hastalanmış mıydı? Bu düşüncelerle yolcu kapısını açtım ve yere çömeldim. Zeynep sadece sayıklıyordu. Kıpırdanması yoktu. Ama alnına elimi vurduğumda alnındaki terleme beni endişelendirmişti. Kollarına baktığımda çok hafif titrediğini fark etmiştim. Sanırım ateşi vardı.

Hemen Zeynep’i kucağıma aldım. Onun bu hali beni korkutsa da sakin olmalıydım. Bu düşüncelerle “Tamam Zeynep biraz bekle! İyileşeceksin.” Dedim fısıltıyla.

Kocaman tek katlı evin gösterişli bahçesine girdim. Her yer çiçekliydi. Gruplanmıştı tüm çiçekler. Sarı güller bahçenin en köşesinde, manolyalar diğer köşesindeydi. Ortada ise meyve ağaçları vardı. Bu güzel düzene sahip bahçenin içinde iki yerde beyaz kamelyalar vardı.

Ev derken bile bin kere düşünmemiz gereken binaya girerken dört beş basamağı hızla çıktım. Dışı bembeyazdı, içi de en az onun kadar gösterişliydi. Girişte ayakkabılarımı çıkardıktan sonra bana yabancıymışım gibi bakan hizmetçi ablaya döndüm ve “Hanımefendinin kişisel korumasıyım ben. Hanımefendinin sanırım ateşi var. Odasını gösterin!” dedim.

Orta yaşlı hizmetçi abla benim dediklerimden sonra “Oyy kuzum benim! Hemen sağ tarafa dönün, ben de doktoru arayayım!” dediğinde hemen onun tarif ettiği odaya gittim.

Odaya girdiğimde beni pembe duvarlar karşılamıştı. Yatağından dolabına her şey pembeydi. Bunun yanında tavanda karanlıkta parlayan ay ve yıldızlar vardı. Gökyüzünü yere indirmişti sanırım.

SÖZ ETTİM MAVİLEREWhere stories live. Discover now