too much to ask

143 9 12
                                    

Sınır +10 yorum, iyi okumalar.

Anna

Kapalı gözlerim ile Alex'in olduğu yeri yokladım. Ellerim onun sıcak bedeni yerine soğuk çarşaf ile buluşunca gözlerimi açıp yerimde doğruldum. Elimi yüzüme götürdüm ve şakaklarımı ovaladım, dışardan gelen ses dikkatimi çekmişti. Yerimden kalktım ve cam balkon kapısına doğru yürüdüm. Ağaçların kokusunu içime çekip gözlerimi kapadım. Ayaklarım soğuk mermer ile buluştu umursamadan ilerledim. Aşağıya baktığım da, seslerin nerden geldiğini anlamıştım. Alex şöminede yakmamız için odunları kırıyordu. Bunu fırsat bilip onu izledim. Bir süre sonra kafasını kaldırıp yukarıya doğru baktı.

"Manzara güzel galiba?" Yerimde sıçramış olacaktım ki, ona dalıp gittiğimi anlamıştı.
"Ne demezsin!" Güldü, odaya geri döndüğümde üstüme peluş sabahlığımı geçirdim ve hızlı adımlar ile merdivenlerden indim. Kapıyı açtım ve onun yanına gittim. Arkadan sarıldım ve konuştum.
"Günaydın demeden mi yataktan kalkacaksın?"
"Haklısın," saçlarıma bir öpücük bıraktı ve devam etti, "Günaydın sevgilim."
Tatmin olmuş bir gülümseme ile ona baktım, "Sana da günaydın" kollarımı ona sardım üşümüştü.
"Buz gibisin hasta olacaksın!"
"Hadi içeri geçelim."

Şöminenin başına geçti ve bir kaç odun attı. Mutfağa girdim ve çay yapmak için suyu koydum. Dolapları karıştırdıktan sonra bulduğum bitki çaylarını inceledim. Ihlamur, adaçayı, tarçın ve limon. Kaynayan suya malzemeleri saldıktan sonra demlenmesi için altını kıstım. Limonu dilimlerken belimden sarılan Alex ile afallamıştım. Geldiğini duymamış olacaktım ki korktum.

"Ah Tanrım! Bir dahakine gelirken ses çıkarmaya ne dersin?" Önüme döndüm, tezgah ile beni arasına aldı.
"Niyetim korkutmak değildi." Sarıldı ve kafasını boynuma gömdü. Bir sorun olduğunu anlamıştım.
"Hey, sorun ne?"
"Sadece evin anıları bazen yaralıyor." Ellerimi saçlarına götürdüm ve okşadım.
"Hey, ben burdayım geçti sevgilim. Asla yalnız olmayacaksın."
"Seni seviyorum,"
"Bende seni seviyorum sevgilim." Kafasını kaldırdım ve ellerim ile suratını avuçlarım arasına aldım. Gülümsedim ve  konuştum.
"Hadi güzel bir kahvaltı edelim. Acıkmış olmasılısın."
"Evet ama benim kahvaltım burada." Dudağımı nazikçe öptü ve yavaşca yanağımı ısırdı. Karşılık vermek için harekete geçtim. Belimde hissettiğim ellerden birini aldım ve işaret parmağını ısırdım. Bana daha da yakınlaştı ve parmağını çekmeden konuştu. Kendimi daha da geriye verdim, kaçacak yerim yoktu.
"Acıttı ama etkilendim." Parmağını kurtarmak için kendine doğru çekti. Bırakmayıp kendimi öne atınca, dudaklarıma dudaklarını değdirdim ve parmağını aradan çekmesine izin verdim.

Bir kaç dakikalık öpüşmenin ardından kendimi çektim ve konuştum.
"Kahvaltı etmeliyiz acıktım."
"Biraz daha dudakların tadını çıkarabilir miyim sevgilim." Tekrardan dudaklarımı uzattığımda hızlı hızlı öpücük kondurdu ve burnum ile çeneme öpücük bıraktıktan sonra kulağıma müzik tınısı şeklinde gelen kıkırdamasını duydum.

"Pankek sever misin?"
"Evet, kim sevmez ki?"
"O zaman kahvaltıda pankek yiyoruz."
Gereken malzemeleri çıkardık ve çırpmaya başladım. Bir sandalye çekti ve sandalyeye oturdu.
"Ne yapıyorsun?"
"Kahvaltı hazırlayan sevgilime şarkı söyleyeceğim."
"Bence, bir müzik şirketi ile anlaşmalısın."
"Çok düşündüm ama zaten bir işim var."
"Evet, şirketteki yerin büyük patron!"
"Arada bara çıkıyorum biliyorsun."
"Bir albüm fena olmazdı, Alex Turner'in bir numaralı fan'ı olmak isterdim."
"Bazı özel şarkılar var sana özel yazdığım ve söylediğim."
"Bu şarkı da onlardan biri mi?"
"Her şarkımda olduğu gibi, evet!"

Odada yürürken gülümsüyor
The smiles as she walked in the room

söylemek ayıp olur mu
Would it be outrageous to say

Bookstore  -TurnerWhere stories live. Discover now