On Altıncı Bölüm

En başından başla
                                    

Kalbim utançtan iyice büzüşmüştü. Onu bu kadar çok korkutmuş olabileceğim aklımın ucundan dâhi geçmezdi. "Seni önemsemiyormuşum gibi bir izlenim bıraktım üzerinde ama öyle değil," dedim tüm samimiyetimle.

"Eğer yemeğe gelmek istemediysen bunu bana açıkça söylenebilirdin Asu. Arkadaş olmak istemiyorsan da aynı şekilde. Dün sen gelmeyince restoranda beklerken seni epey zorladığımı fark ettim. Bu akşam buraya gelmek istememiştim ama aramızdaki şu tuhaf durumu sonlanmak için geldim,"

Başlamadan sonlandırmak mı?

Kırgınlığını daha net anlamıştım.

Sertçe yutkundum. "Yaptığım şeyin ağırlığı altında eziliyorum, Savaş. Aynısı benim başıma gelseydi senin verdiğin tepkiyi verirdim muhtemelen," deyip gözlerinin içine bakarak konuşmamı sürdürdüm. Samimiyetime inanmasını istiyordum. "Beni zorlamıyorsun. Kendimi sürekli geri çekiyorum biliyorum ama bu benim karakterim. Sen fazla atılgansın bense çekingen. Ama orta yolu bulabiliriz bence," diyerek beklentiyle baktım yüzüne.

Nefesini sıkkınca verdi. "Gözünde zorba bir pislik imajı çizmek istemiyorum," oldukça net ve ciddi görünüyordu.

Daha fazla yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına anında konuştum. "Hayır hayır. Lütfen böyle düşünme. Birbirimizi tanıdıkça önyargılarımız da ortadan kalkacak. Ben devam etmek istiyorum," dedim büyük bir cesaretle. Hep ondan adım atmasını beklemek biraz kolaya kaçmak oluyordu. Onunla bu adını koymaya cesaret edemediğim ilişkimiz sürsün istiyordum. Henüz her şeyin başındaydık.

Ela gözlerinde birçok duygu geçişi oldu. Kanepede öne doğru yaklaştı. Reddedeceğini düşünüp kendimi buna hazırladım. Ancak o beni yanılttı. "Peki. Dediğin gibi olsun," deyince tuttuğum nefesimi rahatlayarak verdim. En azından bu kez her şeyi bir çırpıda silip atmamıştık. Çabalıyorduk.

Aramızdaki konuşmaları sindirmek adına her ikimizde bir müddet sessiz kaldık. Ancak böyle de ilerleyemediğimizi fark ederek, "Aç mısın? İstersen yemeğe geçelim," dedim gündemi az da olsa değiştirme ümidiyle.

Dudaklarını yavaşça araladı. "Açım," deyip ayağa kalktı. "Ellerimi yıkayayım önce," dediğinde banyoyu gösterdim.

Küçük mutfağıma geçip balkona kare masayı kurdum. Buradan manzara güzeldi. Hem esiyordu da. Banyonun kapısının açılma sesini duyunca Savaş'a seslendim. "Mutfaktayım, salonun karşısı,"

Tezgaha çıkardığım tabak, çatal ve kaşıkları alarak masaya yerleştirdim. Bu sırada Savaş mutfak girişinde belirmişti. Küçük mutfağım onun geniş ve uzun bedeniyle daha da küçülmüştü sanki.

Tezgahta göz gezdirip "Yardım lâzım mı?" diye sordu.

"Hayır ben hallediyorum. Sen otur istersen, yemekleri servis edeyim bende," dediğimde itiraz etmeden balkona çıktı ve sandalyenin birini çekip oturdu.

Pişirdiğim etli bezelyeden tabağa koyarken, "Yemek seçmiyorsundur umarım?" diye sordum.

Elimdeki dolu tabaklarla balkona ilerlediğimde masaya ulaşmadan tabakları elimden alıp her ikimizin önüne koydu. "Seçmem genelde, bazen istisnalar olabiliyor ama," Pilav ve mezeleri de masaya yerleştirip karşısına oturdum.

"İstisnaları merak ettim," dedim meraklı bir yüz ifadesiyle.

Yemekten bir kaşık yedikten sonra beni yanıtladı. "Enginar ve pırasa,"

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin