tanrım harika bir teselliydi. ikna olmuştum şu an.

evden çıktından sonra minibüse binip buluşacağımız yere gelmiştim. ama lanet olası minibüsten indiğim an her yer zengin kokmaya başlamıştı bile. geldiğimiz yer denizin üzerindeki bir iskeleye yapılmıştı.
ön tarafı denize diğer tarafı ise karaya bakıyordu. baya lüks bir yerdi. neyseki gıcıklığım tutmamıştı ve beomgyu, "yeni aldığım takımımı giy" dediğinde "ben eşofmanla giderim" diye ısrar etmemiştim. o an 'iyi ki onların dediği oldu' diye geçirmiştim içimden.

içeri girmek için ilerlediğimde güvenlikler arabamın anahtarını istemişti. ben de onlara "hırsız mısınız? bari işinizı düzgün yapın." diye çıkışıp içeri koşmuştum.

içeri girdiğimde denize bakan bir yere arkası dönük şekilde oturan soobin'i görmüştüm. onun yanına doğru ilerlerken bir başka güvenlik kolumu tutmuş
ismimi istemişti. onu da "ismini ne yapacaksın? sapık mısın sen? babam polis benim bak." diye tehdit etmiştim. tanrım bu çocuk beni nereye çağırmıştı böyle. güvenlikler ismimi söylemediğim için içeri girmeme izin vermeyince soobin bizi fark etmiş ve "choi yeonjun. benimle..." diyerek kolumdan tutmuş, güvenliklerden özür dileyerek beni oturacağımız yere getirmişti.

"neden ismimi söyledin?" diye ona bağırdığımda
"onlar sapık falan değil yeonjun. önceden bizim için yer ayırtmıştım. o yüzden adını istediler." demişti.

tanrım rezillikti. herkes bana bakıyordu.
ağlayabilirdim şu an.

utandığımı fark eden soobin,
"gelmene sevindim." demişti utanmamam gerektiğini anlamam için konu açarak.
gülerek karşılık verdiğimde, "saçların..." demişti. sözünü bitirmesini beklemeden "bizimkiler boyamam için zorladı." diye yanıtlamıştım. "çok yakışmış."

yiyecektim bu çocuğu. valla yiyecektim.

teşekkür edip
"kaykayın nerede?" diye sormuştum. kaykayı merak ettiğim yoktu ama utancımı belli etmemek için konu açarak doğal davranmaya çalışıyordum. ve ilk aklıma gelen şey bunu sormak olmuştu.

ben böyle sorunca bir anda afallayıp,
"ııı... şey onun acil bir işi çıktı. sana ayıp olmasın diye de bizim baş başa takılmamızı, seninle başka bir zaman buluşmanın daha uygun olabileceğini söyledi." demişti.

"ben de seninle baş başa olmak istiyordum aslında. kaykayının yanında sen de gelirsin diye buluşmayı kabul etmiştim."
diye yanıtlamıştım onu. romantiklik yapmıştım arkadaşlar. neden yapmıştım bilmiyorum ama içimden gelmişti.

"gerçekten mi?" demişti gözlerime heyecanla bakarken. 'evet' anlamında kafamı sallayınca mutlu olmuştu. ben de öyle...

TANRIM AŞIRI TATLIYDIK ŞU AN.

bir süre hiçbir şey söylemeden birbirimize baktığımızda garson siparişlerimizi almak için yanımıza gelmiş ve masamıza menüyü bırakmıştı. ben menüdeki yemekleri inceleyip isimlerini nasıl söyleyeceğimi düşünürken
soobin "her zamankinden" demişti.
o öyle diyince "ben de aynısından" demiştim. garson gittikten sonra "neden içecekleri sormadı?" diye soobin'e sorunca
bana, "her zamankinden aldığımız için. içecekte menüye dahil." demişti.
anlamsız gözlerle ona baktıktan sonra olayı çakmıştım.

ALDIĞIMIZ ŞEYLERİN ADINI "HER ZAMANKİNDEN" KOYMUŞLARI AQ.
şu anca  önüme ne getireceklerini bilmediğim bir şeyi sipariş etmiştim. 

AWTF |YEONBİNWhere stories live. Discover now