2

248 21 184
                                    


"bana doğru bağırarak koşuyordun. ne yapayım? korktum.."

diyerek kendini savunan kai'ye, her ne kadar beynim kan banyosu yapıyormuş gibi hissetsem de kızamamıştım. gerçi kızamamamın nedeni böyle hissediyor olmamda olabilirdi.

orospu çocuğunun kaykayı başımı kırmıştı ama yanlış görmüyorsam o şu anda kaykayına sarılıyor ve ağlıyordu.
düşüncesiz piç... hâlâ benim rolümü çalıyordu.
ŞU ANDA AGLAMASI GEREKEN BENİM !

tae yüzüme tiksinerek bakmış sonra çocuklara bakarak "hastaneye götürsek mi acaba ya?" diye sormuştu. ben de ona 'bir de götürme isterden geri zekalı' bakışı atmıştım.

bakışımı fark eden kai "öldürelim istersen, en azından acı çekmez." demişti kinayeli bir şekilde.
akıllı köpekcik nasılda düşünürmüş sahibini.

o halime rağmen diğer cebimden de bir tane kurabiye çıkarıp yüzüne atmıştım. bana kızgın bi şekilde bakmıştı ama benim yüzümün halini görünce bir bok diyememişti.

zaten bir zahmet demeyiversin. onu azgınlardan koruyacağım diye yakışıklı yüzüme kaykay geldii benimm kaykayyy.
hareket eden bir şey.
tekerlekleri bile var.

profesör choi yeonjun'dan zor bulunan bilgilerle okuyucularımıza kaykayı da tanıttığımıza göre kaldığımız yerden devam edebiliriz.

sonunda bizimkiler hastaneye gitmezsem geberip gideceğimi akıl edebilmişti ve kolumu omuzlarına atıp beni hastaneye götürüyorlardı. pekte götürebildikleri söylenemezdi çünkü diz kapağımdan aşağısı yerde sürünüyordu.

tanrım pazardan aldığım çakma zara pantalonum yırtılacaktı ama şu an onun için ayağa kalkarsam beni anında yere bırakıp ölüme terk edeceklerine adım kadar emindim. bu yüzden gözlerimin önünde paracıklarımın nasıl yok olup gittiğini izlemekten başka yapacağım bir şey yoktu. onlar gitmeseydi birazdan ben kan kaybından gidecektim.
en azından hastane yakındı. oraya gidene kadar ölmezdim. yani umarım...

hastanenin acil bölümüne geldiğimizde içerideki herkesin yüzüme acıyarak baktığını fark ettim. öyle ki bitmeyecek bir kuyruk olmasına rağmen hiçbiri sırasını vermekten çekinmemişti ve beni hemen içeri almışlardı. daha önceden tadı şeker gibi olduğu için 5 şişe şurup içip gerçekten gebereceğimi hissettiğimde önümdeki adam sırasını vermemek için hamile olduğunu ve bebeğin şimdi doğacağını söyleyerek doktorun odasına dalmıştı. o adam sayesinde bir süreliğine azraille tanışma fırsatım olmuştu.

sıra verilmesine çokta alışık olmadığımdan tuhafıma gitmişti. yüzümün kötü göründüğünün farkındaydım ama kadarda kötü olduğunu düşünmemiştim.

doktorun odasına girdikten
bi süre sonra başımda ve yüzümde toplam 31 tane dikişle oradan ayrıldım. bizimkilerin bununla çok dalga geçeceklerine emindim ama yine de
yüzüm gülüyordu çünkü ölü gibi olduğumdan hiçbir acı hissetmemiştim......dersem inanır mısınız?

evet canımın yanmadığı kısım doğruydu ama mutlu olmamın sebebi bu değildi tabii ki. doktorum çok yakışıklıydı ve ben bu tipimle bile numarasını almayı başarmıştım.

tam olarak aramızda bir aşk dialogu geçtiği söylenemezdi. yalnızca ona "eve gittiğimde bir ağrı hissedersem ne yapmam gerektiği hakkında size danışırım" demiştim.
ayrıca o da dünden razıymış gibi numarasını hemen vermişti. üstün çekiciliğime dayanamamıştı herhalde.

tanrım kesinlikle bana aşık olmuştuuu.

odadan ayrıldığımda
bizimkiler beni gördüğü gibi yanıma gelmişlerdi. kai kolumdan tutup "iyi misin sahip?" diyince gülerek başımı salladım.

AWTF |YEONBİNWhere stories live. Discover now