14) Otoriteler ve Haksızlıklar

65 8 0
                                    







Otobüsten inene kadar Barış'la aynı kulaklıktan müzik dinledik.

Şarkı sürekli başa sardı, ama bunu ona söylemedim.

İndiğimiz yerde büyük bir kalabalık karşılarken bizi, bir an için bunaldığımı hissettim. Üstelik birazdan yağmur da yağacak gibiydi.

En önde rehber, elindeki kağıtlarla ilerlerken hocalar da onun arkasından yürüyordu. Bizim okulun oluşturduğu kalabalık, şu an önümüzde bulunan kalabalığın yanında bir hiç kalıyordu.

Sırt çantamın kulplarını dikleştirip üzerimdeki sweatshirt'ün kollarını parmak uçlarıma kadar çektim. Ağır ağır adımladığım kalabalığın içinde aniden bir ses yanımda belirdi.

''Ya çen çimdi ülke miçin!''

Kafamı yanıma çevirdiğimde Oğuz, elindeki soğuk kahve kutusuyla ve gülümseyerek önüne bakıyordu. Neyden bahsettiğini anlamıştım.

''Öyle...'' dedim ben de gülümseyerek. ''Dünyadaki yüzölçümü en küçük ülke ama elinde bulundurdukları Katolik güç, çoğu Hristiyan ülkedekinden daha büyük...''

Oğuz'un kaşları kısa bir anlığına çatılır gibi olduysa da hemen düzeldiler. Başını bana çevirip devam etti. ''Ya çizin papanız mı var çimdi!''

Gülümsemem daha da büyürken dirseğimle dürttüm onu. ''Sus sus... Birileri anlarsa dinleriyle alay ettiğini, çıkamazsın buradan sonra!''

''Nasıl çıkamam?'' dediğinde sesi ciddileşmişti. ''Kız, adımımı atsam zaten ülke sınırları dışına çıkmış oluyorum!'' yüksek sesli bir kahkaha attığında ben de onunla birlikte gülümsedim.

''Ya onu bunu bırak da...'' gülüşümü yüzümden atıp boğucu kalabalığa çevirdim gözlerimi. ''Ne bu böyle kalabalık? Kutlama tarzı bir şey yapılacak da bizim mi haberimiz yok?''

Sıkıntıyla oflayıp asla çözülmeyecekmiş gibi görünen insan trafiğini inceledim.

''Vatikan'ın girişi hep böyle kalabalıktır. Zaten Roma'da olan çoğu insanın gittiği yer burası desek, yanlış sayılmaz.''

Cenk bir anda yanımızda belirip yanıma geçtiğinde artık Oğuz ve onun arasında kalmıştım.

Cenk'le o gece hakkında hiç konuşmamıştık. Geçici olarak kaldığımız hotelin bahçesindeki geceden, itiraflarını yaptığı, kalbinden söküp çıkardığı gerçeklerden sonra onunla bu konu hakkında hiç konuşmamıştık. Konuşmamızı beklemiyordum zaten hatta bu itirafları bana yapması da başından beri doğru gelmiyordu. Ama bazen tanıdığınız insandan çok tanımadığınız birine içinizi açmak çok daha rahat hissettiriyordu.

Tanımadığınız insana duyduğunuz kısa güven, tanıdığınız insana duyduğunuz uzun süreli güvenden çok daha huzur verici oluyordu.

Bir şey demeyerek başımı salladım.

İlerlediğimiz kalabalık durduğunda biz de duraksamak zorunda kaldık.

''Doğru kardeşim, sen gelmiştin buraya değil mi bir kez?''

Cenk başıyla onayladı, merakım daha da arttı.

Bir şey demeyerek ona bakmayı sürdüğümde sanki bu merakımı anlamış gibi gülümseyerek konuşmaya başladı.

''Lisedeydim o zaman. Babam ile birlikte gelmiştik. Roma ve Vatikan'ı gezmiştik sadece ama o zamanlar pek fazla bilgim olmadığından ilgimi de çekmemişti o gezi.''

Beğeniyle kaşlarım havaya kalktığında devam etti.

''Babam da mimardır da benim...''

Tek elini ensesine atıp kaşıdığında kalabalık hareketlenmişti. Ve aynı anda Oğuz da laps diye söze girdi.

RENKLERİN SESSİZLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin