6) Sessiz Tebessümler

99 11 10
                                    





''Everytime I close my eyes,

It's like a dark paradise...''


İtalya'da ikinci, Roma'da son günümüzdü.

Gözlerimi perde arasından sızan parlak güneşin ışıklarıyla açtığımda bir kez daha Roma'da uyanıyor olmanın verdiği mutlulukla yatağımda doğruldum. Odada yalnız olmayı umuyordum ama değildim.

Dün gece ıslak saçlarımla terasa çıkmış olmanın bir getirisi olarak tıkanan burnumdan dolayı homurdanarak ayaklarımı aşağıya sallandırdım. Pelin yatağında yüzüstü ve adeta ölü gibi uyuyor, Işıl ise kendi yatağının ayak ucuna serdiği matla birtakım egzersiz hareketleri yapıyordu. Sabah sabah böyle enerjik olan insanlara inanamıyordum.

Kabaran saçlarımı ellerimle gelişigüzel taramaya başladığımda fark etti Işıl uyandığımı. Beyaz kulaklığını kulaklarından çıkarıp ensesinde topladığı atkuyruğu saçlarını da açtı.

''Günaydın,'' dedi mesafeli bir ses tonuyla. Bir yandan da altındaki koyu mor taytın lastik yeriyle oynuyordu.

''Günaydın.'' dedim aynı ses tonuyla.

Dün gece Cenk'in yanından odaya indiğimde de yoklardı odada ve sanırım ben uyurken gelmişlerdi.

''Dün alttaki bara inerken sana da haber verecektik aslında ama...'' diyerek kendi çapında açıklama yapmaya başlamıştı ki bakışları yavaşça hala daha uyuklayan Pelin'e kaydı.

Güldüm.

''Sorun değil.''

Gülüşümü bir onay olarak görüp kendi yatağının ucuna oturarak tam karşıma yerleşti. Üzerindeki koyu mor sporcu atleti ve aynı renk taytıyla ne kadar güzel bir vücudu olduğunu fark ettim.

''Ya seninle pek güzel bir başlangıç yapamadık. Yani Pelin...'' diyerek yeniden arkasını kontrol etti. ''Biraz uçarı bir tiptir. Kötü biri değil aslında.''

Omuz silktim.

''Bana laf sokmaya çalışan, Cenk'i benden kıskanan oydu.''

''Evet, biliyorum da işte...''

İki elini de yana açarak, Pelin'dir ne yapsa yeridir, der gibi bir hareket yaptığında daha çok güldüm. Arkadaşını tanıyor olması da bir şeydi en azından.

''Bir de dün odaya çıkarken Serpil Hoca'yla karşılaştık. Bugün otobüsle gezecekmişiz. Akşam da trenle Floransa'ya geçecekmişiz. Söylememi istedi. Yani tüm eşyalarını al bugün çıkarken.''

Sesindeki samimiyet ve gözlerinin içindeki sahicilik beni şaşırtırken kafamı salladım. Pelin'in aksine oldukça uyumlu biri gibi duruyordu. Psikoloji okumanın bir getirisi miydi acaba bu?

''Siz dün ne zaman geldiniz ki?'' diye sordum gayriihtiyari bir şekilde.

Oturduğu yerden kalkıp yere serdiği matını toplamaya başlarken yanıtladı.

''Bire geliyordu sanırım saat. Sen uyuyordun, uyandırmak istemedik.'' deyip gözlerini irice açarak bana döndüğünde bu sefer sesli bir şekilde güldüm.

Onlarla dün sabah ilk diyaloğumuzda bahsetmiştim bundan. Uykumun bölünmesinden nefret ederim ve eğer bölerseniz sizi odadan atarım, diye. Tabii ki öyle bir şey yapamazdım, sonuçta üçümüz bu odayı paylaşıyorduk. Ama hem onlara baştan bir göz dağı vermek hem de tepkilerini görerek azıcık eğlenmek istemiştim. Bu kadar ciddiye alacaklarını tahmin edemezdim.

RENKLERİN SESSİZLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin