1) Narsistler ve Psikopatlar

247 26 74
                                    


—————
İthaf:
Hayattaki tüm engellere,
O engelleri görmezden gelebilenlere,
Her zorluğa karşı güçlü durabilenlere...
—————

1) Narsistler ve Psikopatlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1) Narsistler ve Psikopatlar

Ağustos ayının parlak güneşi dün gece aralık bıraktığım perdemden içeri, odama dolarken ben, gün doğumuna meydan okurcasına kafamı yastığımın altına gömüp uykuma devam etmek istiyordum. Ama onun yerine; üzerimdeki beyaz, yumuşacık yorganımı üzerime doğru çekiştirerek uykuma karanlık yorganımın altında devam etmeye karar verdim. Hangi ayda veya mevsimde olursak olalım yorgan kullanmaktan vazgeçemiyordum. Yorganlar kadar kullanışlı çok az eşya biliyorum; yalnız hissettiğinizde size sarılan, sinirlendiğinizde gönüllü olarak kum torbası olan, bir ayağınızı dışarıda bırakmadığınız sürece geceleri sizi canavarlardan koruyan, depresyona girdiğinizde sizi çepeçevre sararak ruh halinizi daha da karartan, dizi-film gecelerinin vazgeçilmezi, küçükken yaptığımız derme çatma çadırların temel malzemesi... Eh, bunun dışında bir de üşüdüğümüzde bizi ısıtması vardı tabii.

Ben yarı uyanık-yarı uykulu zihnimde yorganlar hakkındaki düşüncelerimi gözden geçirirken kulakları sağır edecek kadar gürültülü olan kapı zilimin çalınmasıyla yerimde sıçradım. Zaten sabahın köründe odamı ele geçiren güneş yüzünden bir kere uykum bölünmüştü, senin de yeniden bölmene gerek var mıydı Beethoven? Bu arada... Cidden, Für Elise gibi özel bir parçayı kapı zili olarak kullanan tek millet olabiliriz. Yazık, Beethoven bunları görse Viyana'daki kemiklerinin sızlayacağına eminim... Parçanın ithaf edildiği Elise kişisini ise düşünmek bile istemiyorum.

Bu saatte kimin gelip de beni uykumdan ettiğini düşünmeye başlayacaktım ki asla susmadan peş peşe basılan zilden gelenin kim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Homurdanarak başımın üzerine kadar çektiğim yorganımı hırsla açtım ve hiç de istemeyerek ayaklarımı yatağımdan aşağı sallandırdım. Daha gözlerim açılmamış, beynim uyanmayı reddediyordu. Ama kapıdakinin de asla pes etmeyecek biri olduğunu bildiğimden yatağımdan kalkıp uyuşuk adımlarla odamdan çıktım. Kapıya doğru attığım her adımda Beethoven bestesinin şiddetini biraz daha arttırıyordu ve bu da henüz uyanmayan beynime edilen bir işkenceden farksız değildi. Kapıyı sertçe açıp uykulu olan sesimin yettiği ölçüde bağırdım. ''Senden nefret ediyorum!''

Karşımda; bir elinde kutu içindeki iki adet kahveyle, diğer elinde ise köşe başındaki pastaneden aldığını kutusundan anladığım donut paketiyle dikilen ve bana otuz iki diş gülümseyen kişi Kuzey'den başkası değildi.

''Hayır etmiyorsun çünkü bak ne getirdim!'' sağ elindeki donut paketini havaya kaldırarak görüş açıma soktu. Ama yarı aralık gözlerimden onu bile şu an net göremiyordum ya, orası ayrı...

''Ya saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?'' yüzüne karşı esneyerek ve ağzımı kapamaya gerek duymayarak kapının önünden geri çekildim. Ayaklarımı sürüyerek salona gittiğimde kendimi L koltuktaki Marvel desenli battaniyemin altına sokarak iyice kıvrıldım. O içeride istediğini yapabilirdi ama benim sadece beş dakika daha uykuya ihtiyacım vardı.

RENKLERİN SESSİZLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin