i

547 63 6
                                    

Tatlı uykusuna gün ortalarına kadar devam etmesine izin verdi. Kendi isteğine kalsaydı daha da devam edebilirdi ancak kollarının arasındaki yastığın çekilip adının sayıklanması ile gözlerini açtı. Wonwoo başucunda ona sesleniyordu. 

“Göreve gitmeden önce görmek isteyeceğini düşündüm.”

Ne görevi? Neyi görmeyi? Uyandığı ilk anda söylenenen cümleyi algılaması zor oldu. Kollarının arasında olması gereken beden olmadığında ve görev kelimesini idrak ettiğinde ancak aydınlanabildi. 

“Gidiyorlar mı?”

Kalktı yataktan ve çıplak ayaklarıyla ana salona koşturdu. Çıplak ayakları koridorda yankılanıyordu ancak neden kimsenin şimdiye kadar oyunu uyandırma gereği görmediğini merak ediyordu. Salona aceleyle girdiğinde ilk saha ekibi çoktan hazır vaziyette liderin görevi açıklamasını bekliyordu. 

Vernon’un yanına geçip olanları öğrenmek için sakince oturdu. Hoshi tüm ciddiyetiyle lideri dinliyordu. Jihoon onun dün geceyi hatırlayıp hatırlamadığından bile emin değildi. Yurtdışına kaçan adam önemli bilgilerle geri dönmüştü. Hoshi ve ekibi adama baskın yapıp sızdırmak istediği bilgilere el koyacaklardı. Tüm bunları yanında oturan adamdan fısıltı halinde öğrenmişti. 

Ekip göreve gitmek için ana salondan çıktıklarında Jihoon da peşlerinden çıktı. Uzun koridorun başına geldiklerinde çok geç olacağını biliyordu ancak halen kararsızdı. Ya hatırlamıyorsa? İçini endişe kaplandı bir anda. Kapana kısılmış gibi hissediyordu. 

“Hoshi.”

Bir kez olsa dahi onun için cesur olmayı deneyeceğini söylemişti dün gece kendine. Şimdi korkuyordu. Cesaret edemediyordu. Ekibin en başını çeken beden durdu. Diğerleri de durdu. Nefesini tuttu Jihoon. Saçma fobisine yeterince boyun eğmişti. Daha fazla eğmek istemiyordu. Daha fazla onun esiri altında kalmak istemiyordu. 

Tüm cesaretini topladı. Diğerlerinin orada olmadığını ve her şeyin güzel sonuçlanacağını düşündü. Bu onu motive etti. Fazla zamanı olmadığını biliyordu. Gitmesi gerekiyordu. Elleri titremeye başlarken geri dönmek için çok geç olduğunu biliyordu. 

“Hatırlayıp hatırlamaman umrumda değil.”

Koşarak gitti ve sarıldı ona. Onlara bakan diğer üç bedeni görmek istemediği için kafasını gömdü. Kollarının kasılmasına engel olamıyordu. Hoshi sıkıca karşılık verdi ona. 

“Ben de seni seviyorum Jihoon.”

Bunun dün geceye karşılık olduğunu biliyordu. Tüm endişesi uçup gitti. Bunu yapabildiğine inanamıyordu. Her şeyin hatırladığına da seviniyordu ancak cesaret edebilmesine seviniyordu. Sakladığı yüzünü çıkardı ve kendinden uzun olan bedene baktı. 

“Seni bekleyeceğim, dikkat et.”

O gün onu koridorda yolcu ederken tek başına savaşmaması gerektiğini daha iyi anlıyordu. Jihoon’u verdiği savaşta kimse beklememişti. Kimse dönmesini istememiş, dikkatli olmasını söylememişti. Bunu Soonyoung’u her göreve gönderirken dile getirdi. Ne kadar uzun olursa olsun bekleyişlerinin karşılığını sonunda aldı. Haftalar hatta aylar sonra bile bulunduğu aile için çalıştı. 

Bundan tam üç sene sonra bile yine aynı yerde olmaya devam etti. Aynı masanın başında Hoshi’nin gelmesini bekleyerek günlerini geçiriyordu. Dk ile yaptıkları son protatip kamera için hassas merceği yerine sabitlemeye çalışırken elinde parçalandı. 

“Hay! Bu lanet şey yine kırıldı.”

Dk gülerek yanına geldi ve merceğin oturacağı kasnak kısmını aldı. Birkaç saniye bakıp güldü. 

Social Phobia | SoonhoonWhere stories live. Discover now