Üzülsem de bir faydası olmadığını biliyordum, rahat tavırlar sergiledim; kanepenin başına oturup yan zigon sehpanın üzerinde duran fotoğrafla oynamaya başladım:"Ağır oluyor, Atlas Soydere. Fahişe dediğin kadının abisi olarak fazla özgüven dolusun. Unutma benim namusum senin namusun!" Kaldırdım kafamı.

Bu tavırlarım onu daha çok sinirlendirmiş, bir bağırtı daha evin duvarlarından yankılanıp kulaklarından içeri girmişti:"hâlâ konuşuyor mu bu ya? Kızım geldiğin deliğe gitsene lan sen! Niye geldin, o..." son sözünü tamamlamasına izin vermedim:"Sakın abi! O laf oğluma gelirse Aren ile birlikte seni de yakarım."

Karşıma gelip durdu:"O çocuk sana ne yapıyorsa sonuna hatta var ya daha fazlasını hak ediyorsun." Diye bağırıp tutmuştu kolumdan,  peşinden çekiştirerek sürdü. Kapıyı bir nefesle açıp beni bir çöp poşetine verdiği değeri bile vermeyip savurmuştu yere. Bedenim soğuk betonla buluşurken bir:"Ah!" Nidası koptu dudaklarımdan. Ardından kalbim gözlerime kan gönderdi, kan yerine gözyaşı yanaklarımdan dökülürken ortalığa koca bir kahkaha bıraktım.

Ağlarken gülmek en çok sana yakışıyor Amine!

Düştüğüm yerden kendim kalkmaya alışıktım.

"Bak abicim ne yapalım biliyor musun? Seninle bir oyun oynayalım." Dedim gözyaşlarımı silerken ayağa kalktım, ondan utanmıyordum ama onu utandırmaya niyetliydim. Üzerimdeki bustiyeri tek haraketle çıkardım, braletim ile kalmıştım. Yana döndüm, göğsünün yanı ve sırt birleşim yerimdeki jilet izlerini gösterdim ilk önce. O korkunç günler hafızamda peydah olsa da durmadım, arkamı dönüp kül tablası yerine kullanılmış sırtımı gösterdim. "Daha 18 yaşımın başlarıydı abi... Bu evin cıvıl cıvıl dolanan küçük prensesiydim ben. Bilmediğim dilini ya dilini bile bilmediğim bir yerde yaşamaya çalıştım. İyi bak bana! Senin kapı dışarı ettiğin kadın büyük savaşlar, büyük yıkıntı ve acı zelzelelerden çıktı. " Konuşmaya yeltendi susturup elimle yukarıyı gösterdim:"O yukarıda uyuyan oğlum... " ellerim istemsizce karnıma gitti: O günler canlanmış kurak çöllerimde, hatırlamak bile kum fırtınası yaratmıştı, "Ben o soğuk doğumhanedeyken ailem yoktu be. üzüldüm yoktunuz, ağladım yoktunuz; anne oldum yoktunuz. Ya sen ne biliyorsun geri zekalı?" Son sözüm benim sözlerim değil, içimde yaşattığım acımın dile gelişiydi. Kimse bilmiyordu karnımda çocuğumla neler yaşadığımı, Onu yaşatmak için neler yaptığımı. Her şey, Lise mezuniyetim ve sonrası, herkesin hafızasında bulanık bir sudan farksız olacaktı, biliyorum.

Put gibi kaldı o sözlerden sonra kenara itip içeri girdim bir hışımla bir yandan ağlıyor bir yandan koşuşturuyordum, yukarı çıkıp oğlumu kucakladığım gibi artık bana ait olmadığını, istenmediğimi bildiğim en acısı bana artık yabancı o evden koşarak ayrıldım, dış kapıdan çıktıktan sonra bir taksi durdurup bindiğimde  Liam huysuzlanıp kucağımdayken gözlerini aralamıştı. "Madre." (Anne)

"dormi piccola mia" (uyu bebeğim.)" Diye fısıldadım, beni hayata sımsıkı ellerle tutturan oğlumu daha sıkı sardım ardından bize bakan şoföre, "Beşiktaş Efsunya otele." Diye mırıldandım. Kafasını salladı, başımı koltuğa yaslayıp yana çevirdim. Artık bu muhteşem şehir bile griye dönmüş gibiydi nazarımda. Baktığım yer nokta griden ruhsuz bir manzaradan farksızdı, martı sesleri bile. Belki o güzel boğaz bile yavaşça silikleşiyordu.

"Geldik, hanımefendi 100 lira." Diye gelen sesle kendime gelebilmiştim, çantam evde kalmış, telefonum cebimdeydi. "Bir dakika müsaade." İsteyip Leonardo'yu aradım.

Leonardo♥️
Aranıyor...

"Bella mia.."

"Aşağı insene bir dakika, çantam evde kalmış taksici para istiyor."

MASALIN SON ŞARKISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin